Joker..

Tabii ki Joker karakterini görünce, Batman tarzı bir film izlerim diye düşündüm ve tamamen öyle bir beklentiyle gittim. Hatta itiraf etmem gerekirse, bir Batman hayranı olmadığım için, Joaquin’in varlığının güdüsüyle gittim. Ancak öyle bir filmle karşılaştım ki şaştım kaldım! Tamam bir kere bir DC Comics karakterinin başlangıcını bizlere sunan bir öykü ancak o nasıl bir öykü öyle! Hangi tarafa üzüleceğimi, hangi tarafı içselleştirip irdeleyeceğimi şaşırdım. Bir başlangıç korkarım ancak bu kadar hüzünlü ve acıtıcı olabilirdi. Ve bu hüznü bizi tabii ki ağlatmadan ancak bu kadar şoke edip koltuklara mıhlayarak yapabilirdi. Böyle hiçbir şey hissedemeden, daha doğrusu hissizleştirerek nasıl verdiler anlamadım. Ki zaten muhtemelen amaç odur. Ve de karakterimizde olan da (ve de belki de tüm kurgulanan Gotham dünyasında) buydu.
Tabii ki filmin bunu vermedeki başarısını komple Joaquin’e yazıyorum. Yüzde bi milyon. Çünkü adam resmen kendini, her şeyi aşmış. O nasıl bir karaktere bürünüş, onu yaşayış, iliklerinde hissediş ve bunu tüm detayıyla bize hissettirişi. Gelmiş geçmiş tüm Oscar heykelciklerini kucağına yığıp ‘al amca biz artık en iyi erkek kategorisini kaldırıyoruz, senden ötesi olamaz’ diyişim geldi. Yalnız abartmıyorum, adam resmen Joker olmuş!
Ve filmle dair çok enteresan iki tesadüfleşmem! oldu. İlki; bir gece önce The Affair’in son 5. sezonunda (ki bu sezon harbi çok iyi, çok değişik olmuş, kesin bakın derim) geçen 30 yıl sonrasının dünyasına ait bir sahnede geleceğin mesleklerinden biri olarak epigenetik geçiyor ve adamımız da travmaların nesilden nesile aktarıldığını akademik olarak ortaya koymuş ve bunun sürecini araştıran bir karakter olarak çizilmişti. Tam da filmde, Joker’in durumunun bu şekilde kurgulanmış olması inanılmaz şaşırttı ve resmen çakışarak birbirlerini desteklemiş oldu.
İkinci tesadüfleşmem ise filmde konunun tam düğüm atıldığı an dedim ki ‘aha resmen kıvılcım etkisi durumu söz konusu!’ ve dememle birlikte, o aynı isimli kitabın da (The Tipping Point) çıkış noktasındaki en temel gerçek örnek olayın, Joker’in de olayının vuku bulduğu nam-ı diğer Gotham olsa da New York’ta yaşanmış olması, öncesindeki anlatılan dönemin de tam da aynı toplumsal duruma sahip olması geldi. Ve ben yine şok! Nitekim o kitapta da olaylar bir kıvılcımla yine, düzelme eğilimi gösteriyordu da Joker’lar duruluyordu.
Toplumsal demişken oradan yürüyorum :) Film, Joker’in doğuşunun öyküsünü anlatıyor anlatmasına da öyle bir toplumsal düzen, yapı, sistem (artık nasıl tanımlamak isterseniz öyle) nassssıl güzel eleştiriliyor, öyle yumruklar atılıyor ki of offf. 4. Kuvvet dahil olmak üzere sosyal yaşantımızı şekillendiren tüüüüm kuvvetler öyle güzel dövülüyor ki. Koltukta, Joker’in sözleriyle verdiği kavgayı, biz fiziksel olarak yaşamış gibi gömülmüş böööle gözleri pörtlete pörtlete nefesimizi tutup izledik. Bu arada bir parantez açıp belirtmeliyim ki; sinemayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Zaten 3 salonu sırf bu filme kapamışlardı. Yarım saatte bir seans vardı ve salon tıka basına doluydu. Ki ben genelde ya tek başıma ya salondaki max 5 kişiyle :) seyretmeye alışık olduğum için pek rahat edemediğimi söyleyeyim. Böyle yaylana yaylana oturmaya, bi kolum bi koltukta biri öbüründe vd kombinasyonlarda izlemeye o kadar alışmışım ki elimi kolumu, dört tekerimi :) nereye koyacağımı bilemedim. :) Hele dediğim vuruculuk bağlamında salondan tık ses çıkmıyordu desem! O kadar ki içeceğimi elime alırken bile çekindim bi ses çıkacak milleti rahatsız edeceğim diye. Şöyle bir dönüp baktım harbiden herkes dut yemiş bülbül gibiydi :)
Bu arada hemen 2. parantezi :) açıyorum. [Dediğim psikolojik vuruculuk bağlamında önce şuna değinmeliyim. Film inanılmaz rahatsız ediciydi. Hani bu hem konunun işlenişi, hem fiziksel şiddetin görselliği bağlamında. Şahsen ben o sahnelere evde bile bakmıyorum. O yüzden bunda da bakmadım. Ancak Joker’in psikolojik alt yapısının da etkisi, etkileyiciliği ve yansıtması bağlamında o görsel şiddetin de etkisi çok pis yansıtmış, yaratmıştı ve bunu tam anlamıyla da hissettirdi. Dolayısıyla] değil 18 yaş sınırı, 48 yaş sınırı bile az gelir! kanısındayım. Bir yaş sınırı olduğunu fark etmem ise ayrı komedi oldu :) Dediğim gibi, elimi kolumu sallaya sallaya filme girmeye alışmış biri olarak salonda birden görevliler belirip önce bilet sonra kimlik!!!! kontrolü yapmaya başlamazlar mı! Yuhh dedim. Sene bir anda 1996 oldu kendi adıma :) Neyse ki bana sormadılar bu sefer :) Ancak tüm dediklerim maabında, filmin sonunda ne kadar doğru bir hareket yaptıklarını anladım. Kaldı ki ben yeğenlerime değil 18 iken, o sahnelerde gözlerini kapattırmadan ve fikirsel yapısını konuşup analiz ettirmeden ömrü hayatı boyunca izlettirmem! O kadar da özgürlükçüyümdür!
Neyse fazla uzattım sanırım :) Sonuçta 76. Venedik Uluslararası Film Festivali'nde Altın Aslan ödülünü kazanmış bir film oldu, Joker. Boru değil yani :)
Meraklısına: Amcamın performansına dair şu cümleyi tam 12’den vurmuş olarak, alıntılayamadan geçemeyeceğim:
“The film polarized critics; while Phoenix's performance was praised, the dark tone, portrayal of mental illness, and handling of violence were met with divided responses.”
- Cavna, Michael (October 3, 2019). "Why 'Joker' became one of the most divisive movies of the year". The Washington Post. 

Comments