Latife Hanım / İpek Çalışlar..
Yine ‘utanarak’ diye sözlerime başlayacağım, zira Latife Hanım kitabının 11 senedir kütüphanemde durması ve şimdi okumuş olmam çok büyük ayıp. Çünkü, bilirdim de bu kadar olağanüstü bir kadın olduğunu, yine çok utanarak söylüyorum ki, bilmezdim. Bilememişim. Ancak bu noktada bir utancım daha var ki, kitabın (ki bu kitap 500 sayfalık esas kitabın mini versiyonu imiş) pek çok yerinde vurgulandığı üzere öğrendim ki, meğer onun bu olağanüstülüğü, yaptıkları, bir nevi sebep olduğu, vesile olduğu, ön ayak olduğu tüm mefhumlar bilerek arka planda bırakılmış! Öne çıkması, bilinmesi istenmemiş. Hele ki bazı yapılanlar, istenen algılar var ki, okuyunca ‘aa öyle değilmiş meğer’ derken buldum kendimi. Kendime de bi posta kızdım durdum. İşte bu beni, daha da üzdü ve utandırdı.
Çünkü öyle zeki, öyle güçlü, öyle donanımlı, öyle okumuş-yazmış, eğitim görmüş, kendini geliştirmiş bir kadın ki; hem cinsi olmaktan, memleketlim olmasından, Atam’ın eşi olmasından dolayı kat kat gurur duydum. Öyle bir kadın, öyle bir insan.
Tabii ki kusurları, hataları olmuştur; hangimizin yok ki. Ancak sonuçta her şey, öyle olması gerektiği için öyle olmuş. Olmadığı için tek üzen nokta ise keşke, sonrasında, biraz daha çaba gösterip, kadın hareketinde rol alsaydı diye hayıflanmam oldu. Ya da hiç olmadı, ailesinden birileri devam ettirebilseydi, dedim dedim durdum. Fakat öyle bir toplumsal yapıda, pozisyonda ve şartlarda ne kadar zor olduğunu, olacağını düşünmek bile çok zor iken onu da anlamıyor değil. Kısmet..
Hem tarihimize, hem Atatürk’e, hem kendisine dair öyle güzel, tatlı ve önemli hatıratlar öğrendim ki bayıldım bayıldım. İnşallah kitabın esas uzun versiyonunu da okumak kısmet olur. Zira kim bilir daha neler vardır. Onun için siz siz olun, benim gibi geç kalmadıysanız, okuması bu kadar keyifli ve rahat bir gerçek yaşam öyküsünü, gerçek bir hanımefendinin... Bayan Kemal’in... hayatını, onun gibi bir hanımefendinin kaleminden kesinlikle okuyun..
Meraklısına: Okuduğumda beni çok mutlu eden ve de hüzünlendiren birkaç anı paylaşmak isterim.
- “Odasına bırakılan gazetelerde yayımlanmış fotoğraflarının çevresine çiçekler çiziliyor, başucundaki vazoya her gün kokulu çiçekler konuyordu.” [s. 27]
- “Latife, Kemal Paşa’nın öptüğü altın işlemeli dolmakalemi ömrünün sonuna kadar saklayacaktı.” [s. 29]
- “Batı basını da Mustafa Kemal’in evlendiği kadından süfrajet –seçme seçilme hakkını savunan kadınlar böyle anılıyordu- ve kadın hakları savunucusu olarak söz ediyordu. [s. 58]
- “Latife ve Mustafa Kemal’in evlilik yılları aynı zamanda Türkiye’de kadının görünür kılınması ve eşit haklara kavuşması yolunda önemli adımların atıldığı yıllar oldu. [s. 70]
- Anlatıldığına göre Atatürk, getirin bakayım kağıtları demiş, ardından Muammer Bey’in (Latife Hanım’ın babası) soyadını onaylamıştı. Ancak sıra, Latife Hanım’ınkine gelince Uşşaklı’yı çizip Uşşaki yapmıştı. Ardından, yanındakilere bakıp, “Ne demektir bilir misiniz?” diye sormuştu. Sonra da. “Âşıklardandır” manasına gelir diye eklemişti. Muammer Erboy soyadına ilişkin bu anıyı aktarırken kafalardaki soyadı karmaşasına açıklık getiriyor. “Lügat anlamına bakın, âşıklardır. Yıl 1934” diyor. Soyadı Kanunu sırasında, tanıdıklarına en çok yakışan soyadını bizzat seçmekten hoşlandığını bildiğimiz Atatürk, Latife’ye, pek özel bir soyadı aramış ve aile isimlerinden yola çıkarak türettiği bir kelime oyunu ile “âşıklar” soyadını armağan etmişti.” [s. 99]
- “Latife Hanım’ı, ölümünden iki gün önce ziyarete giden yeğeni Dilek Bebe, Atatürk resmi bulunan kravat iğnesinin göğsüne takılı olduğunu görmüştü. [s. 109]
- “Latife Hanım kendi en sevdiği tabiri ile ‘Kemali cesaret’ ile (olgunluğa erişmiş cesaret, manen ve maddeten; ruh, kalp ve beyin olarak cesur olma hali) ..... [s. 119]
Çünkü öyle zeki, öyle güçlü, öyle donanımlı, öyle okumuş-yazmış, eğitim görmüş, kendini geliştirmiş bir kadın ki; hem cinsi olmaktan, memleketlim olmasından, Atam’ın eşi olmasından dolayı kat kat gurur duydum. Öyle bir kadın, öyle bir insan.
Tabii ki kusurları, hataları olmuştur; hangimizin yok ki. Ancak sonuçta her şey, öyle olması gerektiği için öyle olmuş. Olmadığı için tek üzen nokta ise keşke, sonrasında, biraz daha çaba gösterip, kadın hareketinde rol alsaydı diye hayıflanmam oldu. Ya da hiç olmadı, ailesinden birileri devam ettirebilseydi, dedim dedim durdum. Fakat öyle bir toplumsal yapıda, pozisyonda ve şartlarda ne kadar zor olduğunu, olacağını düşünmek bile çok zor iken onu da anlamıyor değil. Kısmet..
Hem tarihimize, hem Atatürk’e, hem kendisine dair öyle güzel, tatlı ve önemli hatıratlar öğrendim ki bayıldım bayıldım. İnşallah kitabın esas uzun versiyonunu da okumak kısmet olur. Zira kim bilir daha neler vardır. Onun için siz siz olun, benim gibi geç kalmadıysanız, okuması bu kadar keyifli ve rahat bir gerçek yaşam öyküsünü, gerçek bir hanımefendinin... Bayan Kemal’in... hayatını, onun gibi bir hanımefendinin kaleminden kesinlikle okuyun..
Meraklısına: Okuduğumda beni çok mutlu eden ve de hüzünlendiren birkaç anı paylaşmak isterim.
- “Odasına bırakılan gazetelerde yayımlanmış fotoğraflarının çevresine çiçekler çiziliyor, başucundaki vazoya her gün kokulu çiçekler konuyordu.” [s. 27]
- “Latife, Kemal Paşa’nın öptüğü altın işlemeli dolmakalemi ömrünün sonuna kadar saklayacaktı.” [s. 29]
- “Batı basını da Mustafa Kemal’in evlendiği kadından süfrajet –seçme seçilme hakkını savunan kadınlar böyle anılıyordu- ve kadın hakları savunucusu olarak söz ediyordu. [s. 58]
- “Latife ve Mustafa Kemal’in evlilik yılları aynı zamanda Türkiye’de kadının görünür kılınması ve eşit haklara kavuşması yolunda önemli adımların atıldığı yıllar oldu. [s. 70]
- Anlatıldığına göre Atatürk, getirin bakayım kağıtları demiş, ardından Muammer Bey’in (Latife Hanım’ın babası) soyadını onaylamıştı. Ancak sıra, Latife Hanım’ınkine gelince Uşşaklı’yı çizip Uşşaki yapmıştı. Ardından, yanındakilere bakıp, “Ne demektir bilir misiniz?” diye sormuştu. Sonra da. “Âşıklardandır” manasına gelir diye eklemişti. Muammer Erboy soyadına ilişkin bu anıyı aktarırken kafalardaki soyadı karmaşasına açıklık getiriyor. “Lügat anlamına bakın, âşıklardır. Yıl 1934” diyor. Soyadı Kanunu sırasında, tanıdıklarına en çok yakışan soyadını bizzat seçmekten hoşlandığını bildiğimiz Atatürk, Latife’ye, pek özel bir soyadı aramış ve aile isimlerinden yola çıkarak türettiği bir kelime oyunu ile “âşıklar” soyadını armağan etmişti.” [s. 99]
- “Latife Hanım’ı, ölümünden iki gün önce ziyarete giden yeğeni Dilek Bebe, Atatürk resmi bulunan kravat iğnesinin göğsüne takılı olduğunu görmüştü. [s. 109]
- “Latife Hanım kendi en sevdiği tabiri ile ‘Kemali cesaret’ ile (olgunluğa erişmiş cesaret, manen ve maddeten; ruh, kalp ve beyin olarak cesur olma hali) ..... [s. 119]
Comments
Post a Comment