Yabani Manolyalar / Ahmet Altan..

Daha önceki Ahmet Altan kitaplarına dair de ifade ettiğim gibi, yazarın özellikle denemelerini beğenirim. Her ne kadar bundan önceki deneme kitabı İçimizde Bir Yer’i ne yazık ki hayal kırıklığı içerisinde okumuş olsam da, genel kanım budur. Ve son deneme kitabı olan bu Yabani Manolyalar ise tam o bildiğim, alışık olduğum ve sevdiğim Ahmet Altan deneme kitabı gibi çıktı. Bu da beni memnun etti. Yıllar sonra ilk kez zamanım da olunca şöyle yavaş yavaş, sindire sindire, altını çize çize rahatça okuyunca, okuyabilince de daha pek bi keyifli oldu. 
Bir kere bilmediğim pek çok konu hakkında mini mini notlar aktarması benim hoşuma gidiyor, kitapta da birçok keyifli anekdota ulaşmak güzeldi. Kısa kısa olması, kafamın bayağı dağınık olduğu bir dönemdeki okuma saatlerim için çok iyi geldi. Üçüncüsü de gerçekten not alınca vurucu ifadeleri, bana bir yerden dokunan noktaları olduğu için de sevdim. Hatta pek çoğunu aşağıda da sıralıyorum ;)
Sonuç olarak yazarı seviyorsanız zaten okuyacaksınızdır ve seveceğinizi söyleyebilirim rahatlıkla. Yok okumadıysanız da seversiniz. Hele ki deneme okumayı, dediğim özelliklere sahip mini öyküleri-yazıları seviyorsanız daha bi yakın bulacağınızı düşünüyorum.
Haydi sağlıcakla kalın ;)
...hepimiz mevsimini kaybetmiş birer aydınlık sabahız.
s. 16.
Ihlamur çiçeklerinin, kendi yoğunluğuyla ağırlaşmış tatlı kokuları ağaç diplerine ağırbaşlı bir yorgunlukla akıyor, ben, hayal şatolarının durgun gölleri gibi biriken kokuların içinden yürüyorum. 
s. 31. 
....., böyle bir bahar ılıklığının taze süt gibi kabarıp bizi yabani manolyalarıyla, tatlı akasya çiçeği kokularıyla, yeşil çimenlikleri, cömert aydınlığıyla sardığı bir anda sadece var olabilmenin, yaşamanın tadını ve anlamını kavrarız.
s. 46. 
(İki erkek ya da iki kadın, aynı zamanda aynı insanla yattığında, hangisi ‘sadakat’ bekliyorsa ‘aldatılan’ o oluyor.
Sadakat beklemeyen birini aldatmak mümkün değil çünkü.

s. 55. 
Tek hecelik bir değişiklik herkesi mutlu edebilir belki de, "benim olsun" yerine "benimle olsun" diyebilmek...
Aradaki o küçük "le" hecesi...
Bir hece...
Birçok hayatı mutsuz kılan küçük bir hece.
O hecenin üstesinden gelmek zor, değil mi?

s. 82. 
Kendini, kendi mazeretlerinin karanlık derinliğine salarsın.
s. 90. 
Zaman, bir kayaya vuran ağır ve sert dalgalar gibi vurur bize.
Ve, biz bir kayanın dalgaların vuruşuna aldırmaması hatta bunu hiç sezmemesi gibi zamanın anbean gelen darbelerini sezmeyiz.
Her vuruşun bizden bir şeyler eksilttiğini farketmemiz için epeyce beklememiz gerekir.

s. 97. 
Zaman kendisinden her şeyi alıp götürürken, o da zamandan bir şeyler kurtarmak için çabalar.
Sahip olduğu varlığın zamanla birlikte bir karanlığın içinde yok olduğunu sezerek, kaybolmayan, zaman akıp gittiğinde bile geri kalabilecek bazı ‘altın anlar’ yakalamak ister.

s. 98. 
Beden, bir ölümlüyü yaratabilir.
Zihin, ölümsüzlüğü yaratabilir.
Hangisinin hazzı daha büyük?
Edison’ın elektriği ışığa çevirdiği anı, Tolstoy’un Anna Karenina’nın son satırını yazdığı anı, Marconi’nin radyonun ilk sinyallerini aldığı anı, Wright Kardeşler’in uçaklarının uçmaya başladığı anı düşünün.
Bunların her birinde, zaman bir faninin karşısında yenilgiye uğradı.

s. 101. 
Seyahat sözcüğünün içinde her zaman esrarengiz vaatler saklıdır benim için.
s. 124. 
Villon’un bir mısrası dolaşıyordu aklımda.
“Meyveler, çiçeklerin vadettiğinden de güzel oldu.”

s. 127. 
Kalabalıklar kirletir insanı.
Arınmak için yalnızlığa ihtiyacımız var.

s. 144. 
Tek kurtarıcımız edebiyat.
s. 148. 
Bu muhteşem bir hayattır.
Cevabı ve sırrı kendi içinde saklıdır.
Ve, o hayatı hep birlikte yaparız.
Bazen rolümüzden şikâyet ediyorsak, bu da rolümüzün kıymetini bilemememizdendir.

s. 172. 
Yumuşak yığınlarla kabarıyor sessiz sokaklar.
Bu dingin ve usul gecede, çocukların ruhunun sığındığı masalları çağrıştıran bir zaman girdabı var, sobaların üstünde çatlayan kestane kabuklarının çıtırtısını, buharlar saçarak fıkırdayan bir semaveri, kuyruğunu kıvırıp uyumuş bir kedinin güvenli mırıltısını duymayı bekliyor insan.

ss. 173-174. 
Bir tipinin içinde yaşar gibi yaşıyoruz belki de yaşadıklarımızı, yaşanan her şey yaşanırken biraz hızlı, biraz gergin, biraz kör edici, ne yaşadığımızı tam farkedemiyoruz ama sonra...
Sonra unutmak için hatırlıyoruz hepsini.

s. 176.

Comments