Tablo gibi elbiseler: Mary Katrantzou İlkbahar-Yaz 2011 Londra Moda Haftası.. / Dresses like paints: Mary Katrantzou Spring-Summer 2011 London Fashion Week..
TopShop tarafından Waterloo’daki Eurostar tren istasyonunda inşa edilen The Topshop Venue adlı mekânda 19 Eylül 2010 günü gerçekleştirilen defile bence tam bir görsel ziyafetmiş veya deyim yerindeyse "Yürüyen bir resim sergisi....". Eğer gidebilseydim en çok katılmak isteyeceğim defile bence bu olurdu. Mekân bir kere muhteşem görünüyor. Giysiler de onlarla bu kadar büyük bir uyum içerisinde olabilirdi ancak.
Moda fotoğrafçılığı, sürrealist dizimler ve latarna denen bir müzik aletinden esinlenerek koleksiyonunu oluşturduğu söyleyen Katrantzou bu çerçevede tasarımlarına dair en önemli imzalarının üst gerçeklik şeklindeki bir estetizim, kalın hatlı grafikler ve endüstriyel mücevherat olduğunu ifade etmektedir. Söz konusu üst gerçeklik yaklaşımını moda, mimari, iç tasarım ve mobilyalar ekseninde uygulayan tasarımcının bu anlamda giysileri birer tablo niteliği sergilemektedir.
Literatürdeki adıyla trompe l'oeil* uzamları bilgisayar teknolojisinin yardımıyla giysilerine uygulayarak kısa, body-con eş deyişle vücudu ön plana çıkaran elbiseleri birer yürüyen ev ve bahçe şeklinde sunmaktadır. Bu paralelde, ünlü sürrealist ressam René Magritte ve onun tablolarından esinlenerek somutlaştırdığı koleksiyonu “Bu, bir oda değildir” anlamına gelen "Ceci n'est pas une chamber" adını taşımaktadır. Şahıs olarak Magritte’in yanı sıra moda çekimleriyle de bilinen Helmut Newton ve Guy Bourdin’inden de esinlenilen koleksiyondaki parçalar; abajur şeklindeki eteklerden, pencere biçimli dekoltelere, şamdan şeklindeki kolyelerden, avize uçlu elbiselere değin birçok farklı mimari ayrıntıyı taşımaktadır.
Ancak sonuç olarak koleksiyonun ve tasarımcının bence en büyük başarısı, böylesi bir etkilenmeye raüğmen ortaya koyduğu giysilerin halen giyilebilir olma niteliğini koruyor olmasıdır. Tamam sokakta günlük rutinde değil ama en azından öyle çok şık olmasa dair güzel bir etkinlik kapsamında rahatlıkla giyilebilecek elbiseler olması bence koca bir alkışı hakediyor...
* Trompe-L' Oeil: Fransızca göz aldanması anlamına gelir. En basit ifadesiyle, resimlerde iki boyutlu bir yüzey üzerinde üç boyutluluk yanılsaması yaratılmasıdır. Bir düzlem üzerinde sanat içeriği olan resimsel bir etki amaçlamaksızın, gerçeklik izlenimi vermeye çalışan her tür çizim, boyama tekniğidir. En basit trompe-l' oeil örneği olarak, sağır bir duvar üzerine yapılmış gerçek boyutlarında bir kapı resmi verilebilir. Böyle bir durumda resim yapma etkinliği tümüyle bir yanılsama yaratma işine indirgenmiş olmaktadır.
Mary Katrantzou S/S 2011 show at London Fashion Week at The Topshop Venue, Waterloo Station on September 19, 2010 in London, England. Three things that inspired her for spring/summer 2011 were “Fashion photography, surrealist juxtapositions and the barrel organ.” And her design signatures? “A hyperrealist aesthetic, bold graphics and industrial jewellery.” Mary Katrantzou's hyper-realistic approach to fashion moved into the worlds of architecture, interior decor and home furnishing at London Fashion Week on the stationery catwalk, built by Topshop at the old Eurostar Terminal at Waterloo, created trompe l'oeil* landscapes using computer technology, and turned short, body-con dresses into a walking house and garden design manual.
The collection, inspired by the Surrealist painter, René Magritte, was called "Ceci n'est pas une chamber". “This Is Not A Room” presented Digital Print Dresses with Windows as central theme. It was designer’s first stand-alone show that was inspired by highly stylized seventies photography and graphic interior sets fashion shoots of Helmut Newton and Guy Bourdin. Mary Katrantzou Spring 2011 Collection, entitled “Ceci n’est pas une chamber” that means “This Is Not A Room” presented Digital Print Dresses with Windows as central theme.
The dresses were embellished with embroidered fringing, exaggerated, beaded epaulettes, metallic patchwork, and floating "curtains" of chiffon, which were attached to the hips or shoulders by concertina-pleating. As the shapes became more and more surreal, skirts were shaped and padded like chandeliers and old-fashioned lampshades, in mixed prints, and embroidered velvet, with dangling fringes. Giant candelabra and chandelier necklaces added to the surreal effect.
Comments
Post a Comment