Harika Bir Hayat / Hikmet Hükümenoğlu..

MugaMag kitap kulübü Mart seçkimiz, daha önce zoom’umuza da konuk olduğu bir önceki kitabı Atmaca’yı okuduğumuz Hikmet Hükümenoğlu’nun taze çıkan kitabı Harika Bir Hayat oldu. Şubat kitabımızın toplantısını, yaşadığımız zorlu zaman zarfında hiçbirimizin içinden gelmediği için yapmamıştık :( Dolayısıyla bu yılın ikinci görüşmesi oldu bizim için bu toplantı.

Öncelikle Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünde, ilk kuruluş yıllarında geçen nostaljik bir romanı okumak çok güzel bir tesadüf oldu. Bu bağlamda özellikle kendi adıma, çokça kendimin de yaptığı ve yine çokça sevdiğim, uzun uzun dipnotlarla belli başlı ve bazıları da oldukça keyifli dipnotlarla detaylı bir şekilde tarihi bir yolculuğa çıkarması da kitabın çok güzeldi. Böylesine özenli bir çalışmanın, oldukça zaman aldığını düşünüyorum ve sırf bu emeği için bile tebrik ediyorum.

Kitap bir kere bana nedense, özellikle Harika karakteri ile ilk tanıştığımız yıllarda yaşanan farklı deneyimleri bağlamında, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü hatırlattı. Ki o kitabı yazıldığı dönem açısından inanılmaz orijinal bulmuş ve çok severek okumuştum. Ancak bu kitabın, ilerleyen bölümlerinde aynı düzlemde ilerlememesi bu anlamda beni üzmedi değil. Dilerdim ki Harika’nın hayatında belirgin farklara sebep olacak pozitif bir katkı olarak bolca İşlenmiş olsun. Tabi belki kendim böyle kurguları sevdiğim için bu olabilir, orası ayrı :-) O yüzden sanki böyle çok küçük bir detay şeklinde söz konusu özellikleri varlık buluyor ve karakterimiz gayet normal bir şekilde hayatına devam ediyor gibi geldi bana. O zaman da, Discord kapalı grubumuzda okuduğum bir yorum vardı, ona oldukça hak verdim. Ki o da; o farklı kişisel deneyim (çok fazla sürprizi kaçırmamak adına detayına girmiyorum bilerek) bu durumda belki de hiç olmasaydı da olurdu diyordu. Şahsen ben de öyle düşünmedim değil. Ancak yine de tabii ki söz konusu nitelikler kurguya değişik bir hava katmıyor da değil.

O yüzden de örneğin, kitabın başlarına yakın bir yerde tarot destesinin Abdal/Fool kartı karşımıza çıkıyor ve o da aslında bize Harika'nın yolculuğunun başlangıcını simgeler şekilde göz kırpıyor kanımca. Ve işte o sihirli güçler gibi tarot benzeri metafizik ve spiritüel detayların yine bir devam etmesini istemedim değil, eş deyişle bir içimde kalmadı değil, onu da söylemeden geçmeyim :)

Özetle, geçtiğimiz aydan sonra okuma günlerine yeniden dönmemi dönmeme vesile olan ilk kitap olarak zaten çoktan kişisel tarihimde yerini aldı. Ve bu geçişi de iyi bir şekilde kendi adıma gerçekleştirdi. Gündemin ne yazık ki o günkü ağırlığında bir nebze de olsa nefes molası vermemi sağladı. Kaldı ki pek karşılaşmadığımız (özellikle de Türk edebiyatında), bir kurgu üzerinden ilerleyen orijinal bir roman olarak da keyifli bir okuma yolculuğuna çıkmamı sağladı. Hem de raflarda sıcak sıcak yerini almış yepyeni bir eser olarak.

Meraklısına 1: Tabi bu arada kitabın içinde baskın bir şekilde yer alan anne-kız ilişkisi bağlamında Kendini İyileştirenler kitabını anımsamadım değil. Oradan öğrendiğim yedi içsel çocuk arketipinden ‘aşırı başarılı çocuk’ olarak Harika’nın annesi gözünde konumlandırılmasından tutun da (yani Harika’nın annesinden sevgi ve onay alabilmek, görülebilmek adına tamamen başarı elde etmeye odaklanması), kendi travmalarını çözemediği için çocuğuna travma üstüne travma yaratan bir annenin hezeyanlarına değin, herhalde aklımıza gelebilecek tüm temel psikolojik düzensizlikleri görmedik değiliz. Tabi bu da kitabın derinlikli analizi bağlamında ele alınabilecek olgular olarak karşımıza çıkıyor.

Meraklısına 2: SPOILER-

Bir de çok sürprizi kaçırmamak adına burada bildirimini yaparak belirtmek isterim ki; sonundaki dönüşün gerçekliği ben de pek karşılık bulmadı açıkçası. Enteresan bir şekilde bana fi tarihindeki Buffy the Vampire Slayer dizisinin, sondan bir önceki sezon bitişini hatırlattı. Çünkü tüm o upuzun sezonlardaki durum dizide, psikolojik bir rahatsızlığa bağlanarak nihayete eriyordu ve onun fanatik bir izleyicisi olarak müthiş etkilenmiş ve çarpıcı bulmuştum bu bağlamada. Ancak herhalde dizi o noktadan sonra devam edemeyeceğinden ve fakat yapımcıları devam etme arzusunda olduğundan mütevellit, bir şekilde bahsettiğim o sezon sonu finalden yani, konseptteki o etkileyici dönüşten vazgeçildi ve eski konsept devam ettirildi. Ancak tabii ki dediğim gibi o öylesine etkileyici bir bağlamdı ki tahmin ettikleri gibi bir devam sağlanamadığı doğal olarak ve bence başarılı bir şekilde oradan geri dönüş sağlaması asla mümkün olamazdı zaten, ki öyle oldu. Dizi sadece bir sezon daha devam etti ve o da ifade ettiğim gibi başarısız bir sezon olarak nitelendirilebilecek şekilde nihayete erdi. Demem o ki oradaki o psikolojik zihinsel duruma bağlanması, kitabımızdaki Harika karakterinin sonundaki durumu bağlamında bende bir çağrışım yarattı. Aslında o şekilde bağlanarak bitseydi de Harika Bir Hayat, beni mutsuz etmezdi. Çünkü ‘tüm o âna kadar ki yaşadığı psikolojik travmalar ve kendi potansiyelinin altındaki yaşamı idi onu oraya getiren’ diye kitabın bitmesi çok doğal olurdu. 

Kaldı ki bu savımı desteklediğini düşündüğüm noktalardan biri de kitabın en sonunda ‘sıkılıp gitti’ şeklinde ifade bulan durum olduğunu düşünüyorum. Zira Harika karakterimiz o âna gelene kadar çok daha sıkıcı bir hayat yaşadığı dönemde bile kaçabilecekken gitmemeyi tercih etmişti. Yani demem o ki kaçacak olsa zaten çoktan İstanbul’dayken gitmiş olurdu kanaatindeyim. O yüzden pek kafama yatmadı açıkçası. Ne diyelim belki Zoom toplantımızda yazarın verdiği sürprizler bağlamında farklı şeylerde görebiliriz ;) Bu nedenle ben de toplantıda söz alarak konuşmamış olsam da buradan yazımla kendi notları aktarmak istedim :)

  • Bir zamanlar elmas gerdanlıklar gibi ışıl ışıl parıldayan şehir, şimdi buzlu camdan bir kubbenin altında donup kalmış. Gökyüzü kefen gibi beyaz, güneş hayalet gibi silik. Boğaz'ın suyu kapkara. Dallar bir türlü tomurcuklanmıyor. Haşarı bir veledin kavanoza hapsettiği sinekler gibiyiz, cama kafamızla vurup bir nefeslik delik açmaya çalışıyoruz... [s. 15]
  • Lebon'a her gittiğinde dikkatini pencere kenarındaki masasında tek başına oturan son derece şık, asık suratlı, altmış yaşlarında bir kadın çekiyordu. Hep siyah dik boyunlu ceketler ve uzun etekler giyen bu hanımefendinin saçları kulak hizasında kesilmişti ve küpeleri gözlerinden daha iri dururdu. Kendi hususi porselen fincanında çayını yudumlarken İstiklal Caddesi'nin kalabalığını izlerdi. İçeri girenlere sanki dükkânın sahibiymiş gibi kibarca ama hiç gülümsemeden selam verir, tepeden tırnağa süzer ve çayına geri dönerdi. Garsonların sigarasını yakmasına izin vermese de müessesenin lokum ve çikolata ikramlarını geri çevirmezdi. [s. 64]
  • ….. muzipçe göz kırparak lafa girdi, "kendisini kontrol altında tutup engellemek mecburiyeti ortadan kalkıyor. Çünkü bir müddet tüm kontrol adamda. Bu müthiş bir hafiflik... üzerindeki ağırlıkları atıp en ufak bir çaba harcamadan havada asılı kalmak gibi bir his. Yere çakılmamak için delice çırpınmayı bırakmak gibi... Aynı zamanda müthiş bir korku çünkü bu adama ne kadar güvenebileceğini bilmiyor. Fakat o da hazzın bir parçası değil mi?" [s. 329]
  • Fakat dediğim gibi, kendimi kandırmadım. Havalanmak için tüm yüklerden kurtulması gerekiyordu. Böyle düşünmek istiyorum. [s. 359]

Comments

Popular Posts