Söylenmemiş Sözler / İclal Aydın..

Kitap kulübümüzün yeni sezonunun açılışı olan söylenmemiş sözler ile ilk İclal Aydın kitabı okumuş oldum. Kitabın baş kahramanlarının yaşamlarını şekillendiren, yaklaşık 20 sene öncesinin gazetecilik mesleğinin ana unsurlardan biri olduğunu görmek beni çok şaşırttı. Zira, - / +5 yıl olduğunu tahmin ettiğim bir döneme denk gelmesi noktasında, tamda o yıllarda gazetecilikte lisansını yapmış biri olarak; ilgili dönem çerçevesinde gazetecilik mesleğine ve gazetecilere dair bakış açısını çok net kafamda oturtabildim. Dolayısıyla gerçekten nostaljik bir karşılaşma oldu kendi adıma.

Tabi yine kendi adıma tesadüfler bununla sınırlı kalmadı. Hem 80 darbesinde doğmuş bir çocuk olarak annemlerden duyduğum yaşanmışlıklar, hem de bir İzmirli olarak Urla’ya ve tabii İzmir semtlerine dair detaylar sanki buralardan gerçekte tanıdığım insanların, ailelerin yaşamlarını okuyormuşum hissiyatı verdi bana.

Bu bağlamda birkaç küçük detay verecek olursam; darbe günü kahramanımızın yolculuğunu anlatırkenki cümlelerini büyük bir tebessümle okumakla kalmadım, annesinin ve babasının onunla yolculuğun bitiminde kavuştukları sahneleri de gözlerim dolu dolu okudum.

Ayrıca

İşte tam o anda, kalbindeki çivi büyük bir basınçla yerinden çıkmış, O yaranın ardında yıllardır biriken kan beynine sıçramıştı. Öyle bir sıçramaydı ki bu, Oktay’ın tüm benliği dışarı fırlamış ve bir süre havada asılı kalmıştı. Kendini bile yukarıdan izliyordu sanki. [s. 89]

Kerim’in bu kadar açıklıkla aşktan söz edebilmesine tül gibi bir sevinçle şaşırıyor. [s. 149]

şeklinde alıntılayarak belirttiğim cümlelerde olduğu gibi duygulara ve durumlara dair gerçekten samimi tasvirler de etkileyiciydi.

Ancak tabii ki kitap kulübü buluşma toplantımızda hemfikir olduğu üzere Nona karakterinin sevgisi, sevgi dolu kalbi, affedişleri ve daha nasıl ifade etmem  çok daha uygun bilemediğim şekilde o koca duygu küresi inanılmazdı. O küreden fışkıran her ışık duygulandırırmakla kalmadı, sevginin ne kadar özel bir var oluş olduğunu vurucuk kurgusu dahilinde bizlere hatırlattı. O yüzden tabii ki Nona karakterini kitaptan ayrı bir yere koyduğumu itiraf etmeliyim.

Son olarak, hikayemizin sonunda bizi karşılayan mekana dair tüm keyifli dokunuşların her birini çok güzel bulduğumu not düşmem gerek.  Ve tam bu noktada bir film karesi değil dizi sahnesi gibi kafamda canlandığımı; dolayısıyla da o mekana dair sayfaları okurken film değilde dizi olarak kitabı seyreleyebilmemizin ne kadar güzel olacağına kanaat getirdiğimi de söylemeliyim.

Bir de unutmadan söylemek isterim ki; okurken, hikâyemiz 20 yıllık bir döneme yayılan bir ikili ilişki ekseninde olduğu için, sürekli kafamda “acaba burçları neydi karakterlerimizin?”, “İclal Hanım acaba yazarken notlarından geçirmiş miydi onlara dair böyle bir bilgi?” diye düşünmeden edemediğim :) O yüzden varsa eğer öğrenmeyi çok isterdim gerçekten :-)

  • Belki o da tıpkı babam gibi hayatın ona getirdiğini kucaklamaya, belki yeni bir acıyla vurulmaya, belki bir bulutla kuşanmaya açmış kollarını. [s. 177]
  • Teneke kutuların içinde biriktirdiği düğmeler, nohut kadar kalmış silgiler, bir karış kurdeleler, buruşuk fondan kağıtları, çocuksu ruhunu renkli kumbarasındaki ‘bir gün lazım olur’ hazinesiydi. [s. 181]
  • Yeniden başlayabilmek, kusurlarını görünmez kılmaya çabalamaktan vazgeçenlerin, o kusurları yılların akıp gittiği ömür denen tuvale ruhuna özgü bir desen, bir çiçek, yaprak, kuş gibi çizebilenlerin ustalığı. [s. 210]
  • Söylenmemiş sözlerin saklandığı tüm o fotoğraflarda tek bir gerçek vardır: Sevmek, Nona için hakiki bir yaşam direnişiydi. [s. 346]
  • Kerem bir insanın yaptığı sıradan şeyleri seve bilmenin aşk olduğunu henüz bilmiyordu. Uyanması, saçını taraması, çay koyması… [s. 393]

Comments