Bazen Unutmak İstersin / Kürşat Başar..

Kürşat’çığım yeni kitap çıkarır da, hele ki deneme formatında olur da hemmmen alınmaz mı! Öyle ki tesadüfen tam çıktığı gün D&R sayfasında gördüğüm gibi attım sepete ve gelir gelmez de elimdeki kitabı hemen bitirip başladım okumaya :)
Bu sefer diğerlerinden biraz farklı olarak sadece aşk ve ilişkiler üzerine değil, toplumsal konular (hatta bugüne değin Türkiye’de yaşanmış birçok hüzünlü olay) ve kadın-erkek farkı üzerine odaklanmış denemelere bayağı bir yer verdiğini gördüm. Hatta benim asıl beklentim olan aşk üzerine yazıları inanılmaz az geldi. Daha önceki kitaplarını bilenlerin hatırlayacağı temel noktalar üzerine kurulmuş olmaları noktasında da özgün olanları bir hayli az geldi bana. Ancak tabii ki beğenmedim değil. Belki daha daha vurucu :) beklediğim içindi o kadar. Yoksa bayılarak okudum, altını çize çize ;)
Toplumsal konulara değindikleri de tabii iyiydi ancak ben o konuları çok hüzünlü bulduğum ve üzüldüğüm için haberlerini bile okuyamamışken yeniden görmek çok üzdü :(
Ancak kadın-erkek düşünce, anlayış vb. farklılarını ortaya koyduğu denemeler inanılmazzz güzeldi. Sırf onlar için alınacak kadar iyiydi. Geberdim gülmek ve hak vermekten :) Bayağı aydınlatıcı da oldu aslında. Sonuçta bir erkeğin, hemi Kürşat Başar’ın zihninden kaleme alınmış olunca daha da bir dikkat edilmesi gerekir geliyor bana :) Hepiciğini çize çize bitiremedim. Ancak yeniden yinelemeliyim ki kahkahalar atarak okudum. Hele ki kadınların hiçbir şeyi unutmaması üzerine dair tespitlerine gülmekten kırıldım :) vallahi de billahi de adam bizi çözmüş kadınlar ;)
Sonuç ne derseniz, tabii ki klasik cümlemi tekrarlayacağım: Eğer Kürşat severseniz zaten alacaksınız, e alın da zati. Yok değilseniz ancak dediğim konulardaki denemeleri sever biriyseniz de bence çok keyifli bir mini okuma olur, şans verebilirsiniz ;)
Tabii ki kitaba dair aklımda kalan notları sıralamazsam olmaz:
  • Aşkla gerçekliği bağdaştırmaya çalışanları, sahnede sihir gösterisi yapan birinin gerçekten kaybolmayıp bizi kandırdığını söyleyen izleyicilere benzetirim bazen. Gerçekten kaybolabilen biri neden size gösteri yapmaya devam etsin ki. [s. 29]
  • Birinin çekimine kapılmış, tanımadığınız yönlerinizi hayretle izlersiniz ve elinizden fazla birşey de gelmez... [s. 34]
  • İşte o aynaya bakarken ne gördüğümüz önemlidir. Sanatın uç noktalarında dolaşmakla aşık olmak arasında varolduğunu söylediğim benzerlik de biraz budur belki. Aşıklarla sanatçılar bir süreliğine de olsa ruhlarını yücelten o estetik hazzın sarhoşluğuyla bakarlar o aynaya. Hem kendilerini gördükleri hem de tüm görüntüleri şaşkınlıkla yeniden yaratmaya çalıştıkları bir süreci yeniden yaşarlar. Tıpkı çocukluğu yeniden yaşamak gibi. [s. 36]
  • Sonra ben sözcükleri unuttum. [s. 39]
  • Sanki onun içinde kendime bir yer arıyordum. Sonsuza dek herşeyden uzakta o nisan gününün duygusuyla kalabilmek için. [s. 40]
  • ...kokular taşıyan şarkılar... [s. 43]
  • Aşk ve huzur. Belki de biraraya gelmesi en zor sözcük. Sanki biri ötekini silecek iki ayrı ruh durumu. Kalbini çarptıran, seni başkalarından ayıran, bir anda kendinde bile tanıyamadığın, o güne dek farketmediğin çıkartan, her sabah yeni biri gibi uyanmanı sağlayan o duygunun huzurla pek ilgisi yok çünkü. Eğer bir dalganın üzerinde yükselip bir diğerine atlıyorsan, gitgide daha çok yükselmenin verdiği o eşsiz duyguyu, o heyecanı, o kendini kaybedişi yaşıyorsan her an dengeni yitirip düşebileceğini de bilmen gerekir. [ss. 45-46]
  • Ne kadar yükseğe çıkarsan o dalganın seni kıyıya vuruşu da öylesine güçlü olacaktır. Hiçbirimiz 0 dalganın üstünde sonsuza dek kalamayız. Ve ne yapalım ki o dalganın üzerinde bir biçimde dengemizi koruyarak ama aynı zamanda bizi bu dünyaya bağlayan herşeyden kopmuş geçirdiğimiz anlar şu uzaktan geçip giden sessiz yelkenlinin verdiği huzuru bize veremez. “Hayır,” diyor, “ben o dalganın üzerine çıkıp o heyecanı yaşamayı seviyorum, ama düşeceğim zaman beni birinin tutacağını bilmek istiyorum.” “Bu belki de,” diyorum, “ideal bir aşk tanımı olabilir..” “Ama” diyorum, “belki de aşk o gelgitlerle, mutlulukla mutsuzluk, kaybetme ve yeniden bulma, kahkaha ve gözyaşı, fırtına ve sonrasındaki sessizlik, öfke ve merhamet gibi karşıtlıkların yarattığı duygudur...”  [s. 47]
  • Ve aslında tıpkı bir roman gibi, gerçekle hayalin arasındaki o belirsiz alanda varolur. [s. 48]
  • Baharın ilk ışığını gördüğüm zaman her yıl benim için o zaman başlar. Yılbaşında değil de çiçekler açtığında yeni yıl olur. [s. 52]
  • Aşk, olmayan bir şeydir. Elle tutulamayan birşeydir. Sizin dengeleyemediğiniz, kontrol edemediğiniz, kimi zaman içindeyken kendinizi bile tanıyamadığınız, anlayamadığınız bir duygudur. Bazen birine, onda gerçekte olmayan özellikler, nitelikler yüklediğiniz, ondan neredeyse bambaşka birini yarattığınız özel bir duygu durumunun adıdır. Ve çoğu zaman bu özel duygu durumunda gerçeklikle ilginiz kesiktir. Aşk, bir hayal kurmadır. Yer yer gerçekle ilişkisi olsa da gerçeğin ötesinde birşeydir. Zaten onu eşsiz kılan, size bu dünyada bambaşka biri gibi hissetme şansı veren de bu özelliğidir. [s. 66]
  • Unutmayın, bakır ancak masallarda, buharlar yükselen karanlık kazanlarda altına dönüşebilir. [s. 82]
  • Aşk, aslında dolaylı anlatımların duygusudur. 'Sana çok aşığım,' demeden o duyguyu anlatmanın yollarını bulma sanatıdır. ..... Yıllar önce, 'Edebiyat nedir?' dediklerinde, 'seni seviyorum demeden onu anlatabilmenin yollarını aramaktır,' diye cevap vermiştim. [s. 94]
  • Bir fırtınanın içinde savrulmak gibi birşey. Dağılmak, sarsıntının şiddetiyle kendini yeniden tanımak, hiç bilmediğin, kendi içindeki odaları keşfetmek, kendini yeniden kurmak, bir başkası için bütün hayatından vazgeçebilecek kadar sarhoş olmak, belki daha önce kurmadığınız bir hayal dünyasında yaşamak.. Bir süre için.. Çılgınca akıp giden bir nehirde durup suyu tutmaya çalışmak gibi.. [s. 105]
  • Sıradan bir hayatı, eşsiz bir masala dönüştüren, alışılmış rutinin içinde sizi bir anda başkalaştıran, adeta sizi hayatın bildik gerçekliğinden çıkartıp bir sanat eserinin nesnesi haline getiren bir duygu... Sanki hayatın içinde sizin için açılmış özel bir koridordan, gizli bir tünelden gizli bir bahçeye geçivermek, orada, çocukluk gibi, kimsenin bilmediği hayaller gibi, tanımlanamayan rüyalar gibi başka bir evrende yaşamanızı sağlayan bir duygu... Hani bir rüya görüp de, rüya gördüğünüzü anladığımız halde asla uyanmak istemediğiniz olmadı mı? Kim ister ki böyle bir rüyadan uyanıp sıradan bir güne başlamayı? [s. 108]
  • Mutluluk... Belki de bir akşam vakti güneş batarken sevdiği insana sarılıp onun kokusunu almak ve böyle bir an yaşadığı için teşekkür etmek midir? [s. 117]
  • İkili ilişkilerde, mutluluk çoğu zaman sürekli birşey, olması gereken zorunlu birşey gibi algılanır. Mutluluk büyük bir aşk, tutku, vazgeçememe, saplantılı bir sevgiden çok aslında anlayışlı olmakla ilgili birşey. Mutluluğu karşımızdakinin bize vermesi gere en birşey gibi düşününce hayal kırıklığımız da büyüyor. Birinin yapmadıklarını düşünüp üzülmek, söylenmek yerine yaptıklarıyla ilgilenmek mi acaba daha doğru olan? Sürekli kendi yaptıklarımızla karşımızdakinin yaptıklarını karşılaştırıp haklı, haksız hesaplaşmasına girmek yerine herkesin kendi gibi olmasını kabullenmek mi? [s. 119]
  • Her ne kadar aşkın sayısız tanımı yapılıp, herkes için ortak nitelikleri, özellikleri, görünümleri yazılıp çizilse de faydasızdır. Çünkü her ,insan için, her iki kişi için üstelik her keresinde farklıdır. Ondan, hiçbir zaman içine düşmeyiz sandığımız saçmalıklara düşüp, hiç söylemeyiz sandığımız şeyleri söylememiz... Ondan, kimseden istemeyeceğimiz şeyleri istemeye başlamamız... Ondan, her zaman bize yol gösteren mantığımızı bir kenara bırakıp içimizden gelen ve bizi garip bir biçimde esir alan delice sesleri dinlememiz... [s. 158]
  • ... aşkı bulmanın tümüyle bir rastlantı olduğu, korumanınsa pek o kadar mümkün olmadığı.. Sizden habersiz ve hatta size rağmen gelen bir duygu.. Zaten korumaktan çok yaşamanız gereken bir duygu.. Sadece ne yaşarsanız yaşayın, sahici yaşayın demek istedim. [s. 164]
  • İşte kadınların sihri de burada. Bir kurbağayı prense dönüştürebilme hayali... Merak ettiğim ve bugüne kadar bir türlü anlayamadığım şey, onun kurbağa olduğunun farkındalar mı yoksa bir prens olduğuna gerçekten inanıyorlar mı? [ss. 207-208]

Comments

Popular Posts