Lost on Me - ‘Yalan Dolan’ (Niente di Vero) / Veronica Raimo..

Öncelikle ilk kez Everand uygulamasından bir e-kitap okudum. Keyifliydi; çok tatlı bir mavi tonda cümlelerin altını çizmekten ve en güzeli de sayfaların kenarını kıvırma esprisinden çok hoşlandım. 

Kitaba geçecek olursam: - MugaMag kitap kulübü Nisan 2024 seçkisi oldu.

- Enteresan bir şekilde son birkaç aydır okuduğum 3. İtalyan edebiyatı kitabı oldu. Hepsinin de aile bağları üzerine olması & yakın döneme ait detaylarla bezenmesi çok enteresandı. İlk sırada 'Bulunduğun Yer', 2.'de 'Bağlar' yer alırken bu kitabı şu an için 3.'lüğe yerleştirebiliyorum.

- Zaten kitaba dair yorumum da bunu 3. sıraya koymam bağlamında detaylanıyor. İlk sıradaki kitabı da (Whereabouts) İngilizce okumama rağmen bu kitabın İngilizcesi bana çok karmaşık ve fazlaca 'çok sık kullanılmayan' sıfatlarla bezenmiş geldi. Bu dil bağlamında okuma zevkimi azalttığı gibi kitabın kurgusunu da zihnimde karmaşıklaştırdı.

- Fakat kitabın Türkçe ismi olan Yalan Dolan ifadesinin kapakta labirent ile sembolize edilmesinin yanı sıra İngilizce adının da, kişinin bir anlamda kendi içinde kaybolmasına atıfta bulunması paralelinde; zaten kitabın kurgusunun da karmaşıklaştırıcılık üzerine kurulması çok muhtemel geldi. Ancak o geliş bana hitap etmedi. :)

- Kaldı ki kitap bir yerden sonra korku ve gerçekliğini sınırlarının iyice bulanıklaştığı, birbirinin içine geçtiği bir noktaya geliyor. Bu da zaten eserin sembolik anlamının bir karşılığı. [aşağıda maddeleştirdiğim üzere]

- Bu karışıklığa kanımca sebep olan niteliklerinden biri de yine bence bir yerden sonra fazla uzaması. Dile getirdiğim diğer iki İtalyan kitabın öne geçmesinin en temel sebeplerinden biri de işte o noktayı çok iyi ayarlamış olmaları. Yani, her ne kadar farklı bir kültürde olsak da aşırı derecede yakın hissettiğimiz ailesel ve toplumsal nitelikleri diğer ikisinin örneklendirmesi, yeterli nicelikte ve nitelikte yer alıyordu. Ancak işte ne yazık ki bu kitap için aynısını, kendi adıma söyleyemiyorum.

- Ve fakat son kertede keyifli detaylara sahip; benim de kendime yakın hissettiğim gündelik hayat dinamiklerinin yanı sıra, yetişkinlikte travma olarak bize yansıyan ailesel bağlantıları farklı bir ülkenin edebi kurgusu dahilinde okumak güzeldi. Zaten bu kitapla birlikte çağdaş İtalyan edebiyatını, oldukça sevdiğime karar verdim. Dolayısıyla siz de benzer bir noktadaysanız, kendisine şans verebilirsiniz.


Kitabın alt metnine dair bazı notlar:

  1. Kısaca kitap; modern toplumun yabancılaşma, kimlik ve gerçeklik kavramlarıyla olan mücadelesini de işler.
  2. Yani, bireyin toplumdaki yerini ve kişisel kimlik arayışını da sorgular.
  3. Öyle ki modern toplumda gerçeklik algısının sürekli sorgulanması ve neyin gerçek olduğunun giderek belirsizleşmesine dair derin bir yorum sunar. Bu da, postmodern bir tema olan ‘gerçeklik’ kavramının belirsizliğini ve sübjektifliğini vurgular.
  4. Kitabın başlığı da, gerçeklik algısının sorgulanması ve yanılsamaların ne kadar güçlü olabileceğine dikkat çeker. Karakterlerin yaşadıkları ve algıladıkları dünya arasındaki fark, sübjektif gerçekliklerin çoğulculuğuna işaret eder ve bireyin kendi gerçekliğini inşa etme sürecinde yaşadığı zorlukları sembolize edebilir.
  5. Raimo'nun eserlerinde bireylerin toplum içindeki rolleri ve bu rollerin yarattığı içsel çatışmalar sıkça işlenir. Bu kitabında da karakterlerin* birbirleriyle ve kendi kimlikleriyle olan ilişkileri, sosyal maskelerin altında yatan gerçek duyguları ve düşünceleri sembolize eder. Ki bu maskeler, bireyin toplumsal beklentilere uyum sağlama çabası ve buna karşın yaşadığı yabancılaşma duygusunu yansıtır.
  6. [*Kİ Raimo, karakterlerini çok boyutlu ve karmaşık bir şekilde işler. Okuyucular, karakterlerin duygusal ve zihinsel gelişimlerini yakından takip edebilirler.]
  7. Kitapta ele alınan ilişkiler, yalnızca bireyler arasındaki bağları değil, aynı zamanda bireyin toplumla olan ilişkisini de sembolize edebilir. Karakterlerin birbirleriyle ve toplumla olan karmaşık ilişkileri, modern dünyada artan yabancılaşma hissini yansıtabilir.
  8. İlişkilerdeki çelişkiler, yalanlar ve yanlış anlaşılmalar, insan ilişkilerinin karmaşıklığını ve bireyler arasındaki duygusal mesafeleri simgeler. Bu, aynı zamanda modern toplumda insanların birbirleriyle kurduğu yüzeysel bağların altında yatan derin yalnızlığı da gösterir.


  • Her ne zaman sıkıntıyla karşı karşıya kalsam, tüm hayatımı şu şekilde yeniden yorumlamaya başlarım: Bir şeyi terk etme ve geri almaya çalışma arasında sürekli bir mücadele.
  • Sıkışıp kalmış ve bir eve tıkılmışken, bölme duvarlarına çarparak kuyruğunu sallayan tek bir organizmaydık.
  • Ailemde miras kavramı işte böyle işler: Bizi utandıran şeyleri alırız ki büyümediğimiz için bir bahane oluşturmuş oluruz.
  • Bir yazar, çocukluğundan itibaren içinde kutsal bir ateşin yanmasını hissetmeye ihtiyaç duyar. Ve ben yalanı sürdürmeye devam ederim ve ateşi, uykusuz kalmama neden olan küçük uydurulmuş anekdotlar, umutsuzluk anları veya bana birkaç saplantı hediye eden şeytanlarla körüklerim.
  • Çoğu anı, fark etmeden bizi terk eder; kalanlar içinse, onları gizlice rehin bırakırız, ticaretini yaparız, hevesli torbacılar, kapı kapı dolaşan satıcılar, hikayemize inanacak bir enayi arayan dolandırıcılar oluruz. Pek ucuza, yarı fiyatına.


[İngilizce orijinalleri]

  • Whenever I’m up against the affliction, I begin to reinterpret my whole life as follows: it’s a constant battle between abandoning something and trying to take it back. The perpetual curse of the middle ground.
  • Compressed and crammed into a home, we were a single organism that wagged its tail, banging it against the partition walls. 
  • That’s how the concept of inheritance works in my family: we take things that embarrass us so we have an excuse for never feeling grown up.
  • We like to imagine, to talk about our bodies as a historical map of a disaster zone, but given that I skipped the customary childhood traumas—­falls from trees, from bicycles, from roller skates—all I have is that tiny heart on the bottom of my foot to remind me that I was once a young girl.
  • In my life I never see the glass half full. Or half empty. I always see it on the verge of toppling over. Or I don’t see it at all. There is no glass. Nothing’s there. I’m staring at an ugly table with nothing on it. The table itself might disappear. In fact, it already has. What I’m left with isn’t its absence, only puzzlement.
  • while a writer needs to feel the sacred fire burning within her as early as childhood. And so I continue the lie, and stoke the fire with little invented anecdotes, moments of despair, or demons that kept me awake at night to gift me a few obsessions.
  • Most memories leave us without our even noticing; as for those that remain, we’re the ones who secretly pawn them off, traffic them, become their eager pushers, door-to-door salesmen, hucksters in search of some dupe who’ll buy into our story. Dirt cheap, half off.

Comments

Popular Posts