Türk Resminin Öncüleri - Osman Hamdi ve Batı Kuşağı / Durmuş Akbulut..

İsminde Osman Hamdi Bey geçen bir kitaba kayıtsız kalacağımı düşünmüş olamazsınız herhalde :-) Tabii ki bu kitabı da o yüzden elime aldım ve çok da iyi oldu. Öyle ki öncesinde Durmuş Bey’in blog’ta da yazdığım, sadece Osman Hamdi Bey ile ilgili çok iyi bir çocuk kitabı da var. Öncelikle onu okudum. Gerçekten hiç çocuk kitabı demezsiniz, ben bir yetişkin olarak çok keyif alarak ve bilgilenerek okudum. Kaldı ki zaten çocuk kitabı derken daha erken kategorisindeki gençlerin ve özellikle resim sanatına ilgi duyanların faydalanabileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bu kitap da onun içindeki verilerin bir nev-i yetişkinler için daha kapsamlı hâle getirilmiş üst versiyonu olarak nitelendirilebilecek biçimde kanımca. 

Kitap öncelikle, isminden de anlaşılacağı üzere Türk resminin öncüleri bağlamında ilk olarak Osman Hamdi ve onun eserlerinin detayına değiniyor. Ardından Batı kuşağı olarak Şeker Ahmet Paşa ve diğerlerinin resim sanatına ilişkin bilgileri ve yorumu kapsıyor. Yorumu diyorum çünkü yazarımız da kitabın başında eserinin, yorum niteliğinde olan kitap olduğunu özellikle vurgulanmış. Ki bu bağlamda da bence oldukça farklı ve faydalı bir eser olarak karşıma çıkmış. Zaten resim sanatı bir anlamda, artık o ressamlara birebir sorarak sorma şansımız olmadığı için yorum üzerinden ilerliyor doğal olarak. Bu kitabın da bir şekilde bunun kanıtı olarak kaleme alınmış olması bence çok iyi. 

Çünkü olayın içindeki kişilerin ünlü tablolarına dair yorumlarını okumak çok kıymetli. Yani bunları okumak, tam o konuda onların yorumu üzerinden bilgilenmek çok keyifli oluyor. Ve böyle eserlerin de çok nadir olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bu kitabı çok önemsedim ve kendisinden çok da faydalandım. Özellikle sadece Kaplumbağa Terbiyecisi tablosuna değil, benim böyle bir tablonun varlığından haberdar olduğumdan beri hayranlık duyduğumu ve tabii ki inanılmaz merak ettiğim Yaratılış tablosu üzerinden de yorumlamalar da ve bilgilendirmeler de bulunması beni çok mu çok mutlu etti. Özellikle de Fransız ressam Gustave Courbet'nin L'Origine du Monde (Dünyanın Kökeni) isimli ünlü tablosu ile bir benzerlik kurarak yorumu o yoldan derinleştirmesi çok etkileyiciydi. Bayıldım. 

Sonuç itibari ile tabii ki siz de resim sanatına ve özelde Osman Hamdi eserlerine ilgi duyuyorsanız mutlaka okumanız gerektiğini düşündüğüm bir eser olarak yerini alıyor.

  • 1860-1869 yılları arasında Gerome'un öğrencisi olan Osman Hamdi Bey, kuşkusuz Türk resminin de öncüleri arasında yer alır. Doğal olarak hocası Gerome gibi, Osman Hamdi'nin de oryantalist bir ressam olması kaçınılmazdır. Sanatının ilk dönemlerinde oryantalizmin etkisi fazlasıyla görülür. Ancak Osman Hamdi'yi diğer oryantalistlerden farklı kılan en büyük özellik, onun bir İstanbullu olmasıdır. Yani, oryantalist resmin hem öznesidir hem de nesnesidir Osman Hamdi. Bu da elbette onu diğer oryantalistlerden ayıracak, ışığı sönmeye başlayan oryantalist resme yeni bir bakış getirecektir. Bu bakış, Batı'da her ne kadar çok ses getirmese de, bugünün gözlüğüyle bakıldığında, Osman Hamdi'nin, Gerome'un oryantalizmini daha makul bir çizgiye getirdiği rahatça görülebilir. [s. 15]
  • Osman Hamdi Bey, çoğu Avrupalı ressamda olduğu gibi, tabloları arasında organik bir bağ kurmayı hedefler. Zaman ve mekân farklı olsa da, bazı figür ve nenseler, aynı şekilde değişik tablolar arasında dolaşır. Rubens'in karısı Helene Fourment'ı çok sayıda resminde aynı yüz ifadesiyle ancak farklı kimliklerde resmetmesi gibi, o da bazı insan figürlerini farklı zaman ve mekânlarda resmeder. Aynı şekilde, tıpkı Simeon Chardin'in aynı bakır çeşmeyi çok sayıda natürmordunda kullanması gibi, Osman Hamdi de bazı eşyaları hiç olmadık mekanlara uydurmaktan vazgeçmez. Çoğu resminde, farklı rol ve görevlerde kendisi de yer alır. Üstelik klonlanmışçasına aynı mekanda iki hatta üç Osman Hamdi Bey görmek mümkün. [s. 23]
  • Osman Hamdi Bey, bunu yapmakla belki de kadınların iki ayrı ruh hâline, iki farklı dünyasına dikkat çekiyordu. Haremdeki kadını aynı şekilde camide ya da rahle başında Kur'an okurken resmetmesi, kadının dünyevi yaşamıyla uhrevi yaşamına alegorik bir gönderme olsa gerek. Haremde ezilen, kullanılan ve kirlenen kadın; camide dünyevi olandan kurtulup, arınır. Ingres ve Gerome gibi oryantalistlerin haremi kirlenme, hamamı arınma mekânı olarak kullanmış olmalarının Osman Hamdi'deki karşılığı belki de buydu. Belki de sanatçı, aynı kadınları yarı çıplak halde de resmetmek istedi, ancak Osmanlı'nın kültürel ortamı buna izin verecek hatta kaldıracak düzeyde değildi. Ya da tam tersi, Batılı oryantalistlerin abartılı bir biçimde verdiği harem ya da harem çıplaklığındaki kimliksizliği vurgulamak istercesine kadınlarını neşesiz, doğal, erkek gözünü hedef almayan bir şekilde yansıtmak istedi tuvaline. Gerçekten de, Batılı oryantalistlerin tuvaline bir Roma ya da Yunan orjisi şeklinde yansıyan harem sahneleri, Osman Hamdi'nin hareminde dişiliğini kaybeder. Onun haremi, Osmanlının sadeliğine yakışan, makul, sessiz bir harem. Buna karşın, kadınların ifadeleri dışında diğer her şey, Osman Hamdi'nin bu dönemde henüz oryantalizmin batılı ikonografisinden kurtulamadığını da gösterir. [s. 29]
  • Hareme ait müzisyen iki kadını bir camide, hamile bir kadını rahlenin üstünde gösteren bir sanatçının içinde beslediği öfkeyi ve değişim hırsını dindirmesinin tek yolu belki de derviş olmaktan, sabretmekten ve beklemekten geçiyordu. Belki de yıllarca kitaplarda aradığı yaşamın sırrı, bu kaplumbağalarda saklıydı. Belki de bu beş kaplumbağa, Doğu felsefesinde iyi bilinen, oryantalistlerin de sık yararlandığı yaşamın ve bizzat insanın beş elementini simgeliyordu: Odun, Ateş, Toprak, Metal, Su. Üstelik tablonun renkleri, bu elementlerin her birinin rengini doğrudan karşılamıyor mu? [s. 79]

Comments