Kız, Kadın, Öteki / Bernardine Evaristo..

  • Evet inanılmaz orijinal bir yazım stili var;
  • Evet gerçekten, birbirinden çok bağımsız görünen karakterleri inanılmaz bir orjinallikte birbirine bağlayan bir kurguya sahip;
  • Evet hiç ayak basmadığımız coğrafyalarda yaşayan bir o kadar uzakmış gibi görünen kültürlerdeki insanları bize özgün hikayeleri ile aktarıyor;
  • Evet çoğumuzun hemfikir olduğu üzere yarısından itibaren, karakterler arasındaki bağlantıyı yakaladıkça meraklandırıcı güdü çoğalıyorlar ve özellikle de bazı karakterlerde inanılmaz şok edici bağıntılar sunuyor (tabii ki Winsome :) ve de Hattie-Penelope);
  • Evet özellikle son bölümde yeni çağın bize sunduğu keşifler-kolaylıklar sayesinde yaşanabilecek potansiyeller, öykülere çok güzel bir orjinallikte harmanlanmış...

ancakkk kendi adıma hasıl olay durumu şu şekilde torpalayacak olursam:

Öncelikle, herhalde cümle yapıları böylesi farklı olan en son okuduğum kitap, sanırım 20 yıl öncesine ait Akrep ve Semender idi. O da hiç satır başı ya da paragraf vermeden yazılmış bir kitaptı. O kadar heyecanlıydı ki hiç ara vermeden bir gecede, sabahlayarak bitirdiğimi hatırlıyorum. Ancak Kız, Kadın, Öteki için ne yazık ki bunu söyleyemiyorum. Her ne kadar belli bir noktadan sonra yazım stiline alışsam da okuma keyfimi kolaylaştırıcı ya da merakımı arttırıcı bir ritmi kendi adıma pek yakalayamadım ne yazık ki :/ Ve bunda çevirisinin bayağı bir etkisi olduğu kanaatindeyim. Bu da, kendi adıma temelde iki noktaya dayandı;

  1. Birincisi, çok fazla yazım hatası olmuş olması. Öyle ki bir yerden sonra artık saymayı bıraktım :(
  2. İkincisi ise o pek çok yerde ‘çeviri notu’ ibaresi ile dipnotlar yer alması ve bunlar, her ne kadar çevrilmesinde zorluk yaşanılan kelimeleri açıklamak amacıyla konmuş olduğu bilgisine sahipse de bu amacı yerine getirmedi, yani en azından kendi adıma benim için o açıklamayı bir türlü veremedi.

Bu iki temel unsurun, yazım stiline alışamamamın ve kitaba kaptırıp gidemememin sebebi olduğunu düşünüyorum. 

https://twitter.com/BernardineEvari/status/1208313873473966081/photo/1

Bunun yanı sıra belli bir yerden sonra karakterlerin çoğalması ve kurgunun karmaşıklaşmasının da okumayı zorlaştırması kanaatindeyim. Ancak dediğim gibi sadece benim kanımca. Hatta sevgili Ege ve #MugaBookClub sakinleri sayesinde karakterler arası ilişkileri gösteren okur çizimlerinin olduğunu öğrendim. İnternette bulduğum (buraya da geliştirdiğim) iki tanesinin çıktısını aldım ve yarısından itibaren hep onlara baka baka, aklımda tutmaya gayret ederek, bir şekilde kurgunun kafama daha iyi oturması ve akıcılığı sağlaması umuduyla okudum. Ancak gerçekten belli bir yerden sonra çok fazla karmaşıklaştı ve fazla uzadı, bir yere de tam bağlayamadım ya da bağlansa da bu beni tam tatmin etmedi (her ne kadar birçok ana öykü kendi bağlamında bir nihayete erse de). Bu da okuma keyfimi düşürdü.

https://imgur.com/gallery/CMEpHlR

Sonuç itibari ile vakti zamanında Kız, Kadın, Öteki ile Booker Ödülü’nü paylaşan The Testaments’ın birinciği (o da Doğan Kitap’tan ‘Ahitler’ adıyla çıkan, blog’da da yazdığım Margaret Adwood kitabı) kendi adıma daha çok hak ettiğini düşünüyorum. (Yalnız onu orijinal dilinde okumamın da etkisi olduğunu söylemeliyim.) Çünkü dediğim gibi Kız, Kadın, Öteki’yi bir noktadan sonra ders gibi, bitirme gayretiyle okuduğum ve bu kadar özenli bir şekilde kafamda tutma gayretiyle sayfaları çevirdiğim halde tüm ilişki-konu kurgusunu kafamda bir türlü o tutamadım. Bir de bunu ara vererek, mesela bir gün arayla ya da günde sadece birkaç sayfa okuyarak yapsaydım sanırım asla toparlayamazdım. Özetle, üzerinde yoğunlaşmama karşın o kurguyu zihnimde yerleştiremediğim için sürükleyiciliği sağlayamamış olmak benim için üzücü oldu.

  • kızının turuncu bir tütü üstüne plastik bir Roma ordusu /zırhı giymiş, beyaz peri kanatları takmış, kırmızı beyaz çizgili külotlu çorap üstüne sarı şort çekmiş, her ayağına farklı bir ayakkabı giymiş (birinde sandalet, birinde bot), dudaklarına, yanaklarına ve alnına ruj sürülmüş (bir evreydi o), saçları ayrı tutamlar halinde ucunda minik bebekler sallanan tokalarla tutturulmuş bir fotosu var [s. 48]
  • insanlar Dominique'i sert ve kendi kendisine yeten biri olarak görürlerdi, ama Nzinga'nın yanında öyle biri değildi Dominique, Nzinga güçlüydü, fethedilemezdi, varlığı ve enerjisi kafeye hükmediyordu, sesi gri bir pazartesi öğleden sonrasını egzotik, duyusal, ağır ağır ilerleyen bir konuşmayla dolduruyordu [s. 90]
  • burada dişli olmaya gerek yok ki Dominique (ne güzel bir ismin var), çünkü burada erkek yok, işte bu yüzden sana sakin, rahat geliyoruz, kendimiz olabiliyoruz, İlahi Dişi'ye kavuşuyoruz, Toprak Ana'yla bağ kuruyor, onu koruyor, kaynaklarımızı paylaşıyoruz, kararlarımızı toplu olarak alıyoruz, ama mahremiyetimizi ve özerkliğimizi koruyoruz, kadın bedenini ve psi şesini yoga, dövüş sanatları, yürüyüş, koşu, meditasyon, manevi pratiklerle kendi kendimize iyileştiriyoruz [s. 101]
  • Lennox kişniş saplarını doğrayıp üstünden dumanlar tüten tabakların üstüne serpiştiriyor, çoğu akşam farklı bir uluslararası yemek deniyor, ev taklidi için birikim yaparken bütçelerinin elverdiği tek seyahat imkânı bu [s. 249]

Meraklısına: Geçtiğimiz aylarda yine #MugaBookClub sayesinde ilk okuduğum Murakami kitabı olan Dans, Dans, Dans’ta da gördüğüm ve çok hoşuma giden farklı yemek isimleri (ki detaylı yemek anlatımının Murakami stilinin bir unsuru olduğunu öğrendim, pek keyifli Zoom toplantımızda) olayını bu kitapta da görmek eğlenceli oldu. Birkaçını buradan da paylaşmak istedim :)

  • Augustine evlendiklerinden beri aynı evde oturan, sosyal hizmetler görevlisi babası ve daktilocu annesiyle büyümüştü, onların anne babaları da geleneksel bir hayat sürmüştü, kardeşleri, teyzeleri, amcaları da, pazar öğleden sonraları gelirlerdi, fu fu'lu okra çorbası, buku güveci, palmiye cevizi yağıyla pişirilmiş susamlı ıspanak yahnisi, sebzeli tatlı patates, şehriye, spagetti, kızarmış tavuk ve salatadan oluşan ziyafet için [s. 182]
  • evinde yemeğe davet etti, Bummi kabul etti bu teklifi, onun pişirdiği palmiye fındığı çorbasını, fermente mısır hamuru toplarını, kuzu pirzolası ve lahanayı beğendi [s. 200]
  • Lennox derisi alınmış tavuk parçalarını limon otu, misket limonu yaprakları ve hindistan cevizi sütünden yaptığı sosa buluyor, yemek enfes olacak, genellikle öyle olur çünkü Lennox tarifleri en küçük ayrıntısına dek uygular [ss. 248-249]
  • Winsome ailenin en sevdiği yemeği hazırlıyor, kızarmış ekmek ağacı meyvesi, soğan ve kekikle muamele edilip kızartılmış uçanbalık, yanına da ızgara sarı balkabağı, patlıcan, kabak ile tavada otlu limon sosuyla sote edilmiş mantar [s. 269]

* Tüm fotoğrafları, imleciniz resmin üzerindeyken sağ klikle yeni pencerede tek başına açarsanız, görseldeki yazıları çok daha büyük okuyabilirsiniz.

Comments