Şeytan Tüyü / Adil Yıldırım..
Açıkça söylemem gerekirse eğer ki öncesinde Adil Bey’in tüm kitaplarını okumamış olsaydım bu kitaba başladığında konunun nasıl bir karakter etrafında şekillendiğini algıladım an kitabi yarın bırakırdım. Neden derseniz gerçekten de kitabın kapan öndeki kapkara aldığı gibi kapkaranlık bir karakter var karşımızda.
Özellikle son birkaç yıldır izlediklerim ve okuduklarım konusunda özenli olmaya gayret ettiğim bir dönemde Böylesi acımasız bir karakteri okumak beni gerçekten sarstı. Her ne kadar kitabın başında zaten böyle olacağının vurgusu yapılmış olsa da, hem dediğim sebepten ötürü, hem de enteresan bir şekilde başladığım diziyi/filmi/kitabı yarıda bırakmama huyumdan dolayı sonuna kadar devam ettim. Ancak gelin görün ki tam da bir yandan, yine aylarrrr sonra ilk kez izlediğim Outlander’ın beşinci sezonunun son bölümündeki acımasız konunun (zaten gündelik yaşamda bizi en çok acıtan gündem haberleri bağlamında da karşımıza çıkan olaylar bağlamında) işlendiği görüp börümde onun ağırlığını taşırken, kitapta da aynı konunun karşıma çıkması gerçekten vurucuydu. Kurgulanan karakterlerin sevgisizliklerini kadınlara yaşatmalarının en yalın acımasızlığıyla yüzünüze vurulduğu bir öyküyü!! okumak kelimenin tam anlamıyla rahatsız ediciydi. Ancak zaten yazarın da amacının o acımasız rahatsız ediciliği bize aktarmak olduğunu düşündüğünüzde her ne kadar her şey yerli yerinde otursa da o hissin verdiği negatif duygular insana düşündürtmüyor değil.
Belki de Adil Bey’in her zaman dediği gibi erkek dünyasına tüm gerçekliğiyle aktarma misyonunu kapsamında değerlendirecek olursak o dünyanın en karanlık bölgelerinin bize sunulduğunu ve o karanlık bölgelerden uzak kalmamızın şiddetle salık verildiğini anlamamız için bu kitap yazıldı.
Kadınların biz erkeklerden büyük bir farkları vardır; onlar bir kararı taksitler halinde verirler; örneğin bir kadın kalbindeki adamı parça parça söker atar, adamın ruhu bile duymaz, kadının ruhunda ölmekte olduğunu asla bilemez... [s. 98]
... ben hayatımda kendimi hiç o sarılma anında olduğu kadar aşağılık hissetmedim. ... ama o hiç soru sormadan ve en ufak bir gerginlik yaratmadan beni gördüğü anda sımsıkı sarıldı. ... ancak bu sevgiye hâlâ alışamamıştım.Ben bu dünyanın yüzkarasıydım ve sürüngenlere bile yer veren dünyada bana yer olmadığını hissedip onun sımsıkı kolları arasında ufaldım, küçüldüm ve sonra yok oldum. ... ‘Biliyor musun," dedi, "Bir insanı tüm günahlarıyla sevmek, işte bence gerçek sevgi budur ve inanıyorum ki benim seni ne kadar sevdiğimi bir gün anlayacaksın.’ [s. 172]
Comments
Post a Comment