Ahlat Ağacı..
Şimdi efendim, daha önce de ifade etmiş bulunduğum üzere, yıllar yıllar sonra bir filmi vizyona girdiği ilk hafta izleyebilmiş olmanın gururuyla, daha da vakit geçirmeden Ahlat Ağacı’nı siz de gidip bir an önce izleyin, çok fazla spoiler yemeden görmüş olun diye, hemi de izleyin ki sizle rahat rahat kritiği edebileyim diye hemencecik yazmak istedim.
Yine yıllar yıllar önce İklimler aldı filmini izlemiş ve muhtemelen geyik bir üniversite öğrencisi olduğum için, pek sevmemiştim. Evet itiraf ediyorum sıkılmıştım. Ancak eminim şimdiki kafamla bir daha izlesem kesin ne tınılar ne ayrıntılar yakalarım. Onun dışında Üç Maymun’u çok şaşırarak izlediğimi ve fena bulmadığımı anımsıyorum bir de. Uzak ve Mayıs Sıkıntısı filmlerini ise nasıl olduysa izleyip izlemediğimi bile hatırlayamadım ne yazık ki :( O yıllarda kafamın ne kadar gidik olduğunu siz varın hesap edin! :)
Ancak bir önceki filmi Kış Uykusu’nu ne kadar beğendiğimi, ne kadar dolu dolu bulduğumu çok net hatırlıyorum. Nitekim Ahlat, onun bir seviye daha üzerinde bir yapım olarak karşıma çıktı. Yani naçizane benim fikrim öyle. Öyle ki, filmde geçen aynı isimli bir kitap var. (hayır spoiler sayılmaz, merak etmeyin ;) ). Şahsen o kitap keşke gerçek olsa, hadi o olmadı bu filmin kitabı çıksın çok isterim. Çünkü öyle alıntılar, öyle vurucu laflar, değerlendirmeler, (gündeme, ülkeye, dine, topluma vd.’ne) öyle eleştirel ve yerinde göndermeler var ki hangisini aklımda tutacağımı şaşırdım. Bu noktada da film; bir değil bayağı bir çoklu kere izlenmesi gerekiyor ki (hatta evde durdura durdura, kafa bir dost grubuyla kritik ede ede, konuşa konuşa, not ala ala) sormayın gitsin.
Bunun yanı sıra oyunculuğun da ne kadar iyi olduğuna bir iki kelam yazmam gerek. Baş roldeki evladımız resmen döktürmüş. Tam o karakter olmuş. Tipiyle, tavrıyla, yürüyüşüyle, duruşuyla aman yarabbi bu kadar mı olur. Bennu Yıldırımlar zaten çok iyi bir oyuncu. Yabancısı olmadığımız bir karakter de yine tam onluktu. Hazar Ergüçlü ise (hadi spoiler’ı sildim :) yazmayım) beklediğimden çok daha küçük bir rolle çıktı karşıma. Beni merakta bıraktı vallahi. Murat Cemcir de en korktuğum tipti. Çünkü adam ne söylese sanki komik bir şey söyleyecekmiş gibi geliyor bana sürekli. O yüzden filmde de büyüyü bozacak diye endişe ettiydim. Nitekim ilk sahnelerde de o ‘heh şimdi espiri yapacak’ hâli hasıl olmadı değil. Ancak konu ilerledikçe ve filmin dünyası tam manasıyla kurulunca, tam da karakterin halet-i ruhiyesine uygun, hem de cuk oturmuş bir karakter olduğuna vakıf oldum. Diyeceğim o ki Murat Bey beni mahcup etti ve inanılmaz güzel bir karakter-oyunculuk çıkarmış.
Espiri deyince şöyle bir durum var ki, özellikle filmin ilk yarısında gerek o dediğim muhteşem eleştirel konuşmalar, sözler gerekse karakterlerin yaptıkları, ettikleri olarak öyle çok güldüm öyle çok güldüm ki inanamadım! Böyle bir filmde bu kadar çok eğleneceğimi de söyleselerdi hayatta inanmazdım. Her ne kadar ikinci yarıda eleştirel konular biraz daha uzun ve de ciddi mevzulara dahil olduğu için o doz azalsa, duraksasa da yine de devam etti. Yalnız 2. yarıda bir de öyle beklenmedik kareler var ki dumur olacaksınız benden söylemesi :)
Tabii ki Nuri Bilge Ceylan filmi olarak sekansların, renklerin, müziklerin ne kadar olay olduğunu söylememe gerek yok. Her ama heeer detayı o kadar incelikli düşünülmüş, kelimeler de o kadar derinlemesine işlenince, filmin içine öyle bir giriyorsunuz ki (en azından benim için öyle oldu) filmden çıktığımda etraftaki ışıklı, modern dünya ve insan kalabalığı o kadar yapay ve gerçek dışı geldi ki. Sanki filmdeki dünya gerçekmiş de ben salondan çıktığımda başka bir paralel evrene geçmiş gibi hissettim. Şaka gibi. Tabii benim filme fena kaptırmış olma, içine fazla girmiş olma ihtimalim de var :)
Kısacası efendim acilllllinden izliyor, izlettiriyorsunuz. Ben şimdiden seneye için yabancı film Oscar ödülünü verdim gitti bile ;)
Meraklısına: Yönetmenimiz Çanakkale doğumlu imiş :) ve Boğaziçi elektrik-elektroniktenmiş! O bölümün puanının ne kadar yüksek olduğunu ve ne kadar zor bir bölüm olduğunu bilen bilir. Ben bişi demiyorum. Ee anca o kadar zeki bir adam böylesi etraflı bir kurgu yapabilirdi zaten. Helal.
Yine yıllar yıllar önce İklimler aldı filmini izlemiş ve muhtemelen geyik bir üniversite öğrencisi olduğum için, pek sevmemiştim. Evet itiraf ediyorum sıkılmıştım. Ancak eminim şimdiki kafamla bir daha izlesem kesin ne tınılar ne ayrıntılar yakalarım. Onun dışında Üç Maymun’u çok şaşırarak izlediğimi ve fena bulmadığımı anımsıyorum bir de. Uzak ve Mayıs Sıkıntısı filmlerini ise nasıl olduysa izleyip izlemediğimi bile hatırlayamadım ne yazık ki :( O yıllarda kafamın ne kadar gidik olduğunu siz varın hesap edin! :)
Ancak bir önceki filmi Kış Uykusu’nu ne kadar beğendiğimi, ne kadar dolu dolu bulduğumu çok net hatırlıyorum. Nitekim Ahlat, onun bir seviye daha üzerinde bir yapım olarak karşıma çıktı. Yani naçizane benim fikrim öyle. Öyle ki, filmde geçen aynı isimli bir kitap var. (hayır spoiler sayılmaz, merak etmeyin ;) ). Şahsen o kitap keşke gerçek olsa, hadi o olmadı bu filmin kitabı çıksın çok isterim. Çünkü öyle alıntılar, öyle vurucu laflar, değerlendirmeler, (gündeme, ülkeye, dine, topluma vd.’ne) öyle eleştirel ve yerinde göndermeler var ki hangisini aklımda tutacağımı şaşırdım. Bu noktada da film; bir değil bayağı bir çoklu kere izlenmesi gerekiyor ki (hatta evde durdura durdura, kafa bir dost grubuyla kritik ede ede, konuşa konuşa, not ala ala) sormayın gitsin.
Bunun yanı sıra oyunculuğun da ne kadar iyi olduğuna bir iki kelam yazmam gerek. Baş roldeki evladımız resmen döktürmüş. Tam o karakter olmuş. Tipiyle, tavrıyla, yürüyüşüyle, duruşuyla aman yarabbi bu kadar mı olur. Bennu Yıldırımlar zaten çok iyi bir oyuncu. Yabancısı olmadığımız bir karakter de yine tam onluktu. Hazar Ergüçlü ise (hadi spoiler’ı sildim :) yazmayım) beklediğimden çok daha küçük bir rolle çıktı karşıma. Beni merakta bıraktı vallahi. Murat Cemcir de en korktuğum tipti. Çünkü adam ne söylese sanki komik bir şey söyleyecekmiş gibi geliyor bana sürekli. O yüzden filmde de büyüyü bozacak diye endişe ettiydim. Nitekim ilk sahnelerde de o ‘heh şimdi espiri yapacak’ hâli hasıl olmadı değil. Ancak konu ilerledikçe ve filmin dünyası tam manasıyla kurulunca, tam da karakterin halet-i ruhiyesine uygun, hem de cuk oturmuş bir karakter olduğuna vakıf oldum. Diyeceğim o ki Murat Bey beni mahcup etti ve inanılmaz güzel bir karakter-oyunculuk çıkarmış.
Espiri deyince şöyle bir durum var ki, özellikle filmin ilk yarısında gerek o dediğim muhteşem eleştirel konuşmalar, sözler gerekse karakterlerin yaptıkları, ettikleri olarak öyle çok güldüm öyle çok güldüm ki inanamadım! Böyle bir filmde bu kadar çok eğleneceğimi de söyleselerdi hayatta inanmazdım. Her ne kadar ikinci yarıda eleştirel konular biraz daha uzun ve de ciddi mevzulara dahil olduğu için o doz azalsa, duraksasa da yine de devam etti. Yalnız 2. yarıda bir de öyle beklenmedik kareler var ki dumur olacaksınız benden söylemesi :)
Tabii ki Nuri Bilge Ceylan filmi olarak sekansların, renklerin, müziklerin ne kadar olay olduğunu söylememe gerek yok. Her ama heeer detayı o kadar incelikli düşünülmüş, kelimeler de o kadar derinlemesine işlenince, filmin içine öyle bir giriyorsunuz ki (en azından benim için öyle oldu) filmden çıktığımda etraftaki ışıklı, modern dünya ve insan kalabalığı o kadar yapay ve gerçek dışı geldi ki. Sanki filmdeki dünya gerçekmiş de ben salondan çıktığımda başka bir paralel evrene geçmiş gibi hissettim. Şaka gibi. Tabii benim filme fena kaptırmış olma, içine fazla girmiş olma ihtimalim de var :)
Kısacası efendim acilllllinden izliyor, izlettiriyorsunuz. Ben şimdiden seneye için yabancı film Oscar ödülünü verdim gitti bile ;)
Meraklısına: Yönetmenimiz Çanakkale doğumlu imiş :) ve Boğaziçi elektrik-elektroniktenmiş! O bölümün puanının ne kadar yüksek olduğunu ve ne kadar zor bir bölüm olduğunu bilen bilir. Ben bişi demiyorum. Ee anca o kadar zeki bir adam böylesi etraflı bir kurgu yapabilirdi zaten. Helal.
Comments
Post a Comment