A Man Called Ove (En man som heter Ove)..

Çok ama çok tatlı, çok güzel, çok keyifli, çok iyi filmdi. Kesinlikle ama kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Ben uzun süredir böyle keyifli bir film izlememiştim. Aslına bakarsanız en sonuncusun ne zaman olduğunu dahi hatırlamadığım kadar çok bir zamandır bir kara komedi-dram izlememiştim. Hele ki böyle bir filmin bir Kuzey Avrupa yapımı olması beni çok şaşırttı. Daha izlemediğim 3 film var ancak şimdilik benim ‘en iyi yabancı film’ adayım kesinlikle A Man Called Ove oldu.
Sanırım üniversitedeki ilk senemdi, Salaklar Sofrası diye Fransız bir film izlemiştim. O zamanlar hiç ayırt etmeden, sinemaya gelen tüm filmleri izlerdim (hoş şimdi de bi farkı yok :) ). Ve hiç konusunu monusunu bilmeden girip izlemiş ve dehşet eğlenmiştim. O en son izlediğim, en azından hatırımda kalacak kadar iyi olan son kara mizah örneğiydi. O kadar gülmüş, o kadar eğlenmiştim ki böyle ellerime salonun yerlerine vura vura güldüğümü çok net hatırlıyorum. Olur da hani bir mucize eseri bulabilirseniz kesinlikleee izleyin derim.
İşte o film gibi bunda da çok keyiflendim. O kadar yerlere vura vura gülmedim (çünkü bunda çok tadında bir hüzün de vardı), ancak gecenin bi yarısı kendimi tuta tuta, kikir kikir güldüm, kahkaha attım :)
Dediğim gibi çok yerinde, tozunda bırakılan bir dramı vardı. Bir kere konu edilen erkek karakterin yaşadıkları, hali, o sinirinin altındaki hüzünlü yalnızlık o kadar iç burkucuydu ki. Ancak en enteresanı, öyle bir karakterin, böyle bir konunun, beni çok şaşırtan şekilde, o meşhur ‘gelişmiş’ Avrupa, hatta Kuzey Avrupa ülkelerinden birinde geçiyor olması idi. Hatta demek ki, sinema yaşamın yansımasıdır ilkesi doğrultusunda bakacak olursak, öyle yaygın ki bir filme konu olacak kadar diye düşünmeme ve şaşırmama sebep oldu. Hatta hatta, adamın halinin yanı sıra o filmin son yarım saatinde ortaya konan geçmişteki olay, spoiler vermemek için hiç girmiyorum, beni gerçekten çok şaşırttı. Dediğim gibi nedense öyle bir imajları var ki, bırakın şimdiyi, geçmişte de o ülkelerde öyle şeyler olmazmış gibi geldiği için çok garipsedim, şaşırdım kaldım. Tabii o noktada adama bir kez daha aşık oldum! (nedenini, beni bilenler, izleyince çok net anlayacak ;) )
Sonra filmde, göçmen olayına girmeleri ve yaşamlarındaki değişimin işlenmesi de çok manidardı. Helal dedirtti. He bi daha çocuklarıyla yayılmacı ve gürültücü halleri de çok bizdendi :) Bu arada adamın kediyle olan imtihanına geberdim gülmekten. Bayıldımmm. Zaten kedi olay güzeldi. Beni mahvetti :) Ayrıca ana konu ve ardındaki esas konu dışında o pek ‘modern’ Avrupa ülkelerinde de, Ove’cuğumuzun tanımladığı gibi beyaz gömleklilerin olması, o yaptıkları utanmazlıklar, köpeği olan kadının yaptıkları, siteye sürekli arabayla girmeler falan ‘aha demek ki onlarda da varmış abi’ dedirtti :)
Kısacası o tam göz yaşlarına boğacak kadar hüzünlendirdiği anda öyle bir olay ile ya da bir cümleyle bir anda kahkahaya boğan anları, ve bunların her seferinde aynı keyifle kurgulanmış, işlenmiş yapısıyla ben bu filmi çok beğendim. İşlediği konunun evrenselliği bağlamında her kesime, ülke insanına dokunabilmesi de takdire şayandı. Azıcık spoiler olacak ancak en sonda o hep ucuna ucuna getirip göz çeperlerimizin, döktürmediği göz yaşlarına yol vermiş olsa da izlenmeyi hak ediyor kanımca.