Vercelli.. ilk tren istasyonum..


Hani filmlerde, özellikle savaşlı eski dönem aşk filmlerinde bir tren istasyonu vardır. Sevgililerin bir araya geldikleri ya da ayrıldıkları.. öyle veya böyle bir şekilde, ama en azından benim için tren istasyonların hep yeri biraz hüzün, biraz mutluluk ama dolucasına duygu yüklüdür. Belki de o yüzden Ahmet Altan'ın Hürriyet'teki yazılarına son verdiğini bildirdiği 'veda' adlı metnindeki* bu sözler beni çok etkilemiştir. Zira o zamandan beri her aklıma bir tren istasyonu sekansı yansıdığında o yazılar üşüşür zihnime: 
Ayrılmak denildiğinde benim gözümün önüne hep aynı görüntü gelir.
Eski siyah beyaz Fransız filmlerindeki tren istasyonları.
Kalabalık bir peron, trenin bacasından çıkan kalın dumanlar, tekerleklerin arasından fışkıran buharlar, çan sesleri, gürültüler ve sessizce birbirine bakan kederli iki insan...
Söylenecek o kadar çok söz ve bunları söyleyebilmek için o kadar az zaman vardır ki kimse bir şey söyleyemez.
Kalabalığın ortasında iki kişilik bir sessizlik büyür.
Arada bir kısa, kesik, manasız cümleler söylenir.
Ve birbirinden hiç ayrılmak istemeyen iki insan, bir an önce tren kalksın, bu huzursuz sessizlik bitsin ve derin acılarına gömülsünler diye beklerler.
Acının, birkaç dakikalığına da olsa bir sıkıntıya bürünmesi, onları biraz sonra çekecekleri acıdan daha fazla kederlendirir.
Sonra düdük çalar.
Tren olduğu yerde kımıldanır.
Aralarından biri trene biner.
Tren yavaşça hareket eder.
Kalan, trenin yanında yürümeye çabalar.
Giden, cama dayanır.
Birbirlerine bakarlar.
Öyle bakarlar.
Tren hızlanır.
Aralarından biri "Seni seviyorum" diye bağırır ama artık çok geçtir, kelimeler rüzgara karışıp kaybolur.
İstasyon boşalır.
Issızlık ve yalnızlık basar.
Sonrası derin bir keder.
Ama benim için yaşan o kadar hüzünlü değildi....
Ben İzmir'de ya da daha doğrusu Türkiye sınırlarında hiç trene binmedim. Oysa ki İzmir'de aşık olduğum harikulade bir gar varken ben hiç tanışamadım onunla. Gerek İzmir'de gerekse İstanbul'da ray deneyimim metroyla sınırlıdır. O yüzden rüya ülkem İtalya'ya gidişim hem trene ilk kez binmem hem de İtalya'da trene (ilk kez) binmem gibi birden fazla ilki ve muhteşemliği aynı anda deneyimlememle taçlanmıştı. Aslında adım attığım ilk istasyon bu anlamda Gallarate ve sonrasında da Milano idi ancak nedense varış noktası itibariyle benim için ilk sırayı, duygusal dünyamda, Vercelli almaktadır.
Stazione di Vercelli ya da diğer adıyla Vercelli - Stazione Ferroviaria...
Ne zaman ki uçaktan inip otobüse oradan da ilk tren biletimle varacağım Vercelli İstasyonu'na gitmek üzere Gallarate'deki istasyona vardım hala neredeyim napıyorum farkında değildim. Trene bindiğimde ise o minik İtalya yollarını-sokaklarını paralel kesen raylarda ilerledikçe idrakim başladı. 'hadi be, ben şimdi İtalya'dayım oğlummmm bu sokaklar İtalya sokakları, etrafım İtalyanlarla çevrili, babalar gibi onlarla İtalyanca parçalıyorum, şu bütün minik arabaların plakaları bilem İtalyanca' diye kendi kendime konuştuğumu dün gibi hatırlıyorum, ve o suratımdaki sırıtık gülümsemeyi :)
İstasyonu kaçırmayım diye her anonsa kulak verişimi ve her istasyon tabelasına bin kere bakıp kontrol edişimi hala gözümün önüne getirebiliyorum (zira 5 sene geçti üzerinden). Muhtemelen başka istasyonda da durmuş ama ben sadece Novara'yı hatırlıyorum ve sonrasında da o küçük, mavi fondaki beyaz yazısıyla beni karşılayan 'Vercelli' istasyonu tabelasını... 
Allah'ım nasıl mutlu olmuş, nasıl heyecanlanmıştım. Hala ama hala her şey rüya gibiydi ve hep de öyle oldu. O ilk andan son dakikaya dek. Belki de o yüzden son gün yine aynı noktada, ama bu sefer Vercelli'me 'ciao' derken de gözümde yaş olmasına rağmen yine, hala çok mutlu ve ilk günkü gibi sevindiriktim.. 
O büyük tahta-demir eski raylarını, o rayların arasındaki çakıl taşlarını, bilet satış yerlerini, oturma banklarını, o sımsıcak güneş ışıklarını, o gölgesini.. her şeyini (artık nasıl bir dikkatle baktıysam) her ayrıntısıyla hala hatırlıyorum ve hala beni mutlu ediyor. Bir nevi (Gretchen Rubin'in dediği) 'area of refuge'im orası benim için. Hüznün h'sini barındırmayan mutluluk istasyonum benim.
Biliyorum ki bir gün yine seni ziyaret edicem.. o zamana kadar.. sta bene.. ti amo.. arriverderci..
* Bu kareler arasında belki de en can acıtanı; üzerinde 'tek gidiş' -'solo andata' yazan, Vercelli'den benim için kalkan son trenin, dönüş yolculuğumun başlangıcının bileti.. :-(

Comments