Klaus..

Karantina günlerinde ilk seyredebildiğim film, programında seslendirmesini yapanın Okan Bayülgen olduğunu ve postacı karakterini de Yekta Kopan’ın yaptığını (zaten ondan başkasının da olacağını sanmam. Resmen onun için yaratılmış bir karakter adeta) öğrendiğimden beri izleme listemde olan Klaus oldu. (Serra Yılmaz’ın da seslendirenlerden olması bonus oldu benim için. Öyle ki tam da cuk bir karaktere koymuşlar ki görmeniz-duymanız lazım. Helal olsun.) Çok da şahane oldu. Çünkü pek bir keyif verdi. O yılbaşı coşkusunu şu günlerde yansıttı ya acayip iyi oldu. Ayrıca yine tam da bu günlere çok denk gelen bir motto etrafında kurgusunun şekillenmesi de eş zamanlılıklar aşkına beni çok mutlu etti: ‘İçten yapılan küçük bir iyilik bir diğerine sebep olur.’ diye hafif döndürerek çevirirsem ‘A true selfless act always sparks another.’
Konusuna dair şöyle keyifli bir durum var Klaus’ta, yoksa bildik Noel Baba-Yılbaşı öyküsü. Ancak yaratıcı ekibi öyle güzel bir şekilde; Noel Baba’nın neden oyuncak dağıttığını, ona mektup yazma olayının nasıl başladığını, neden uslu çocuklara gönderdiğini (özellikle bunu açıkladıkları sahneye geberdim :) o kadar güzel ki süppperrr), fındıkkıran-kurşun asker oyuncaklarının Noel konseptine nasıl dahil olduğunu, o geyik ve kızak konseptinin nereden çıktığını vd. neredeyse tüm Noel klasiği edimlerin çıkış noktalarını kurgulamış ki inanılmaz beğendim. Özellikle çocuklar nezdinden bir sürü kafadaki boşluğu dolduracağını düşünüyorum.
Bir de o çocuk çizimlerine ba-yıl-dım. Öyle cutie pis ki gerçekmiş gibi yanaklarını mıncırasım geldi :)
Diyeceğim o ki efeniim o keyifli yılbaşı dönemi coşkusunu şu dönem hissetmek isterseniz öneririm. Bir de sonuç da geçtiğimiz Oscarlar’da en iyi animasyon filmin adaylarından biriydi.
Meraklısına: Nereden biliyorum bu Klaus ismini dedim dedim durdum ve buldum şimdi: The Vampire Diaries’teki şahanelik ‘Klaus’. :) Onu sevenlere de selam olsun.

Comments

Popular Posts