Yetişkinlerin Yalan Hayatı / Elena Ferrante..

Pek sevgili #MugaBookClub adlı can kitap klubümüzün Aralık ayı seçkisi olan roman, İtalya’da geçmesi nedeniyle zaten benim için kafadan bir yıldız almıştı :) Diğer yıldızları da kitabın ortalarına doğru Roberto karakterinin arz-ı endamıyla başlayan aşkı (ya da çok daha doğru ifadeyle, aşkla birlikte gelen farkındalık ve onu takip eden insanın gelişim sürecini) çok naif bir şekilde, ortaokullu bir kızın ağzından diliyle anlatılışı aldı :)

Bu bağlamda kitaba dair naçizane düşüncelerimi sıralayacak olursam:

  • Öncelikle tabii ki bir erişkin olarak yazarın, ergen bir kızı bu kadar güzel aktarabilmesi ve onun gözüyle yetişkinler dünyasını da bir o kadar iyi yansıtabilmesi gerçekten takdiri hak ediyor.
  • Diğer yandan herkesin sülalesinde benzer can acıtıcı karakterler olabildiği için, bu bir İtalyan ailesi olsa da kendimden ve kendi sülalemden parçalar görebildiğimi söylemeliyim. Bu noktada da o can acıtıcı anları tecrübe etmişlikten gelen bir can sıkıcılığı hissederek ilgili sayfaları okuduğumu da itiraf etmem yerinde olmuş. O yüzden de mesela Vittoria teyzenin, kızın yaşını önemsemeden sarf ettiği pek çok cümleyi, bir kurgu da olsa okumak bir şekilde beni çok rahatsız etti. Dolayısıyla kitabın üç bölüme ayrıldığını varsayarsak, ilk bölümün çoğunluğunu oluşturan bu kısımları zevkle okuduğumu söyleyemem. Ancak tabii ki yazarın amacının da bu can sıkıcılığı aktarmak olduğunu düşündüğümüzde başarı elde ettiğini eklemek yerinde olur.
  • Yukarıda da ifade ettiğim gibi ne zaman ki baş karakterimiz kendi farkındalığına erişti, işte o zaman benim için kitabın en keyifli bölümü başlamış oldu. Hem duygularını hem çevresini nasıl tanımladığını ve nasıl tanımlamak istediğini algıladığı, akabinde de buna göre hareket etmeye giriştiği yerler çok heyecan vericiydi. O sayfaları yuta yuta okuduğumu zevkle söylemek isterim.
  • Kitabın son bölümüne ilişkin fikrimi ise bence daha fazla spoiler olmaması adına :) Zoom toplantımıza saklasam fena olmaz. Ancak bir önceki maddeden de anlaşılacağı üzere benim için kitabın en güzel kısmı orta kısmı oldu.

Özetle farklı bir kültürdeki aile yapısına ve ergen gruplarına da bir dünyayı birinci ağızdan okumak, öğrenmek fikrindeyseniz keyifle okuyacağınız bir roman var karşınızda. Hem bu merakınızı giderirken; kendi aile yapınızı, ailedeki durumlara dair fikirlerinizi, yargılamalarınızın altında yatan nedenleri ve pek çok noktada kendinizden de doneler bulacağınızı düşündüğüm (en azından benim için öyle oldu) ergenlik döneminize ilişkin yaptıklarınızı/yapamadıklarınızı şöyle bir kıyasla gözden geçirme fırsatı elde edeceğinizi de rahatlıkla söyleyebilirim. Aklınızda olsun. 

  • Mücevheri çekmeceden çıkarmış, sanki Harmonia'nın Kolyesi* gibi gözlerini ona dikmişti, adeta yüzeyini delip geçmek ve bu şer nesnesinin özüne ulaşmak ister gibiydi. İşte o an annemin omuzlarının öne büküldüğünü, zayıfladığını ve kamburlaştığını fark ettim. [s. 138]
  • Ona âşık oluşunun nedenlerini bu imgede bulmuş ve bu nedenle onu bir çiçek gibi sözlüğünün arasında saklamıştı, çiçek gibi kurusa bile bu resim armağan edildiği günü anımsatacaktı. [s. 154]
  • Roberto'yu gördüğüm anda -daha ağzını açmadan, daha bazı duygularla tutuşmadan, tek bir kelime telaffuz etmeden- göğsümde son derece șiddetli bir acı hissettim ve hayatıma ilişkin her şeyin değiştiğini, bunu bildiğimi, bunu kesinlikle yaşamam gerektiğini bildim, her ne kadar Tanrı'ya inanmıyorsam da her gün ve her gece bunun olması için dua edecektim, sadece bu umut, sadece bu dua, cansız bedenimin şu anda yere serilmesini engelleyebilirdi. [s. 182]
  • Hızla kötüye gittim. Roberto ile görüşmem, bağlandığım tek kişinin -kısacık görüşmede kendimi keyifli buhar banyosuna gömülmüş gibi hissettiren tek kişinin- kendine ait bambaşka bir dünyası olduğunu, bana birkaç dakikadan fazlasını ayıramayacağını kanıtlamaya yaramıştı. [s. 248]
  • Zarafet dolu güzel bir yüze sahip kişiye bir anlığına bakmak, onun da ardında çirkin ve kaba yüzlerinkinden farklı olmayan cehennemler gizlendiğini anlamaya yetiyordu. Bir çehrenin incelikle zenginleşen parıltısı, donuk bir çehreden daha fazla acı gizliyor ve vaat ediyordu. [s. 271]
  • Kendini dinleyici kız çocuğu rolünde hisseden bendim ve bunu hissetmekten hoşlanmıyordum; ben kadın, sevilen bir kadın olmak istiyordum. [ss. 292-293]

* Harmonia'nın Kolyesi: olimpos'lu demirci tanrı hephaestus, eşi afrodit'in kendisini ares ile aldattığını görür. öfkelenip bu ilişkiden olma bütün çocukları lanetleyeceğine dair and içer. ares'den olma harmonia büyüyüp kadmus ile evlenmeye karar verdiğinde nikahı duyan hephaestus kendi elleriyle dövdüğü ve lanetlediği ama sahibine sonsuz güzellik de bahşeden kolyeyi geline hediye eder. karı-koca talihsizliklerle dolu bir yaşamın sonunda birer sürüngen olurlar ve kolye kızları semele'ye kalır. zeus ile ilişki yaşayan semele de hera'nın oyunu sonucu mahvolur. sonra kolye kraliçe jocasta'nın eline geçer ki jocasta (iokaste) de kendi oğlu oedipus ile evlenir ve durumu öğrenince intihar eder. birkaç vahim olaydan sonra amphoterus ve acarnan kokyeyi delphi'deki athena tapınağına adar ve bırakırlar. fakat milattan önce üç yüzlü yıllarda savaş sırasında fokidalı phayllus kolyeyi tapınaktan çalarak metresine hediye eder. kadının oğlu çıldırarak evi ateşe verir ve kadın da ateşin içinde kalarak can verir. kolyeye ilişkin son mit de budur. (https://kulzos.com/18259/harmonia-nin-kolyesi/)

-- diğer bir kaynak için tık tık.. 

Comments

Popular Posts