Bütün İyiler Biraz Küskündür / Nilay Örnek..
Bir de öyle cümleler, öyle tespitler okudum ki tam da okuduğum günlerde o konuları düşündüğüm, kafamda tarttığım bir zamanda! Şaka gibiydi. Bu kadar mı denk gelebilir dedim dedim durdum. Hayır zaten her şeyi, her bir noktayı irdeliyorum, kafa patlatıyorum bir de o konularda yeni yeni teoriler, bakış açıları okuyunca iyice dağılmadım da değil. Ya da doğru ifadeyle, düşünüp oluru olmadığına karar verdiğim konular için ‘neden olmasın ki, hatta çok da iyi olur’ dendiğini okumak dağıttı, savurdu beni :) (Bknz. örnek, yine ‘opposite teory’!).
Bunun dışında çok başka başka konularda hiç bilmediğim bilgiler öğrenmek de çok keyif verdi; hali hazırda izlediğim-okuduğum filmlere-kitaplara dair yazılara, hem de aynı pencereden bakan bir bakışla, rastlamak da çok mutlu etti.
Fiziksel-kurgusal olarak da kitapta yazıların denemeler-köşe yazıları şeklinde kısa kısa olması, en sonunda notlarla taçlandırılmış olarak fotoğraflara da yer verilmiş olması çok eğlenceli ve rahat bir okuma sağladı benim için. Zira konular, değinilen acılar yeterince ağır :/ İnsan bir denge, bir nefes penceresi arıyor, sonuçta.
Özetle ben kitabı çok mu çok sevdim. Goodreads’te de 5 yıldız verdim. Herkesin de okumasını çok istediğimi rahatlıkla ifade etmek isterim. Küskün de olsak yalnız olmamak çok iyi hissettiriyor. Keşke Nilay hanımın yazıları ile daha önce tanışsaymışım. Belki de denk geldim ama bilemedim :( Hep dediğim gibi, ne diyim geç olsun güç olmasın :) Hiç tanışmamış, rastlaşmamış olmak da vardı. Ancak demek ki onun da zamanı bu imiş, şimdi imiş, bu zamanmış. Her şeyin vakti zamanı gelmeden olmadığı gibi..
Meraklısına: Tabii ki kitap kapağına aşık oldum. Ve belki de bir yerli kitap adına, bu benim için ilk! Tam ama tam olmuş. Daha iyi olamazdı. Zaten kitabın sonunda, nasıl hayata geldiğine de değinilmiş, çok da iyi edilmiş. Emeğe, yüreğe sağlık. Harika..
Tabii ki kitaba dair aklımda kalan notları sıralamazsam olmaz ;) :
- Ve insanı asıl kan emenler değil, ruh emen vampirler kör kuyulara itekler. [s. 19]
- Üzülebilmemiz, elimizde kalan son umut! [s. 38]
- ‘Ahmak mutluluğuyla yaşamayın; bilgilenmekten kaynaklanan mutsuzluk mutluluğun ta kendisidir.’ [s. 39]
- Kendinizi az yargılayın. İyi bir arkadaştan beklediğiniz iyi davranışı kendinize gösterin. [s. 63]
- ‘.. kendinize düşmanlıktan kaçının. ... Duygusal acımızın %96’sını kendimiz yaratırız. Duygusal kanamayı durdurmak elimizdedir. Olan biten her şeyi genelleştirmeden, kişiselleştirmeden, felaket senaryoları yazmadan ayağa kalkmalı ve kendimize olan güveni arttırmaya çalışmalıyız’ diyor Guy Winch. Bunlar süper mutlu olma yolları değil. Bu öneriler, zorluklar karşısında hemen dağılmamayı, kolay toparlanmayı, kısacası bir tür ilk yardımı öğretiyor. [s. 64]
- ... kanatlarını kesmiş. [s. 107]
- ‘En güzel yolculuklar odalarımızda yaptıklarımızdır bazen.’ der Fransız şair-yazar Théophile Gautier.
- ‘Bir ilişki içinde kullanılıyorsanız, ilişkiye son verme cesaretiniz olmadığı sürece, asla büyük bir iş yapamazsınız. Buna derhâl son verin.’ der George Lois - Olağan(üstü) Tavsiyeler: Yetenekli Kişiler İçin kitabında [s. 173]
- Hayatın her alanında, işimizde, evimizde, arkadaşlık ilişkilerinde ‘aman tatsızlık çıkmasın,’ diye diye ağzımızı, gözümüzü, kulağımızı kapatarak, bizi değerli kılan sivriliklerimizi de törpülüyoruz çünkü. [s. 176]
- Seinfield dizisi ‘opposite’ adlı bölümü.. ‘Tersine Kuralı’..
- Scheissbedauern (Almanca): Her şeyin beklenilenden iyi çıkmaması hâlinde kişinin hissettiği hayal kırıklığı.
- Pagad (Filipinler’de Manobo dili): Yavaş yürüyen kişi yetişebilsin diye yavaş yürümek. der Adam Jacot De Boinod ‘I Never Knew There Was A Word For It (Bunun İçin Bir Kelime Olduğunu Bilmiyordum)’ adlı kitabında. [ss. 182-183]
- Bıçak kemiğe dayandı derler ya, sanırım o noktada hissediyoruz; zamanında müdahale edememiş gibi, görmüşüz ama söyleyememiş gibi, söylemiş de duyuramamış gibi, söyleyenlerin yanında duramamış gibi, bir şeyler yapsak başımıza kötü şeyler gelecek gibi, bir şeyler yapmış da yalnızlaşmış gibi.. İhtiyacımız o ya.. Şu anda, hemen bir şeyler değişsin istiyoruz. [s. 233]
- Belki bizimkilerin birini incitmeme, ayıp etmeme tavrı biraz fazlaydı. Belki bu, tümüyle kendimiz gibi olmamızı biraz ötelemiştir, belki başkalarını fazlaca düşünerek yaşamışızdır. Belki hep hatayı önce kendimizde aramışızdır. Belki ‘bencil’ değil ama biraz olsun ‘benci’ olabilmenin de gerekli olduğunu düşünüp kendi kendimize terapiler yapmışızdır. Ama bugünün tüm bunları reddeden, özgürlüğü kendi merkezinden tanımlayan, kendinden öte hiçbir şeyi önemsemeyen hâli de nedir? Bazen deliriyorum sanıyorum. Benim bir mesafem var ve başkalarının yok. Nasıl oluyor da yok? Kişisel soru sormanın ya da yorum yapmanın sınırları konusunda, birine yaklaşma ya da gürültümü paylaşma hususunda bir mesafem var. Çoğunun yok... Nasıl oluyor da yok? ‘Sana ne? Bunu sorabileceğin derecede yakın mıyız? Ve zaten o derecede yakınlık, kaç kişiyle olabilir şu hayatta? Bu bilgiyle ne yapacaksın?’ Ayıp olur, diyemiyorsun. [ss. 239-240]
- ‘İnsanların ruhuma izinsiz girişleri yok mu; beni delirtiyor.’ diyor Süveyda Ölüdeniz ‘Kanatılmış Sözcükler Kitabı’nda. [s. 243]
- İnsanları olduğu gibi kabul edersem bu savaşları, bu gizli sömürüyü, bu öldürücü şiirsizliği de kabul etmiş olmaz mıyım? [s. 244]
Comments
Post a Comment