A Quiet Passion..

Ve evet, tabii ki afiş görselini görür görmez bir dönem filmi olduğunu anlamamdan mütevellit seçimimi yaptığım konusunda haklısınız :) İsmi de romantik tınılar taşıyınca kararım kesindi artık. Peki umduğumu buldum derseniz, aslında dönem filmi olması ve romantizm temelinde tam karşılığını bulduğunu söyleyebilirim. Çünkü gerçekten de tüm detayları, söylemleri, toplumsal kodları, tabii ki kostümsel açıdan atıfta bulunduğu dönemi dibine kadar yansıtıyor. İkinci olarak da tabii ki Emily Dickinson’ın (hayır spoiler değil, zaten anında anlaşılıyor :) ) yaşamını anlattığı için onun şiirleriyle bezenmesiyle de romantikliğinin veya romantizmin havasına tamamıyla bürünüyor.
Ancak (evet tabii ki bir ‘ancak’ var :) ) bu şiirsellik, diyaloglarda da kendini, adete bir tiyatro sahnesi havasına büründürüyor. Ve o biraz tuhafımsı kaçıyor (onu nasıl oluyorsa). Ama bir noktada, bunun bilerek yapıldığı da düşünülmüyor değil. Eğer buna fazla takılmazsanız o havaya kaptırıyorsunuz kendinizi zaten. Ve işte tam o noktada da çok enteresan bir şekilde filmi ‘şiir gibi’ izliyorsunuz! Hani şiir gibi film dersiniz ama o onun güzelliğine bir sıfat gibi kullanılır ya, bu filmde o bambaşka bir anlama bürünüyor. Ve bir şiiri (hatta pek çok şiiri. ve tabii ki Emily’nin) görsel olarak izliyormuş gibi bir hâle geliyorsunuz. Çok da keyifli oluyor. Çünkü o şiirleri biz okusak o vurgulamalarla asla okuyamayız (tabii ki de) ve o anlamı anlayamayız. Ama böyle onun ağzından, onun tonlamasıyla dinleyince, huşu içinde kalıyor ve bayılıyorsunuz. Bir de öyle güzel şiirleri seçilmiş ki bayıldım. Ve öyle doğru anlara o şiirler yerleştirilmiş ki acayip güzel oturmuş (ee doğal olarak).
Oyunculuk olarak da aslında karakterler ve tipler çok oturmuş. Yani gerçek Emily’e çok benziyor kanımca Miranda! Ve evet işte sorun da o. Kadın kafamda öyle Miranda özdeşleşmiş ki hep onu anımsattı. Benim için tek sorun o oldu, o kadar. Onun dışında, yine kanımca bir kadın filmi. Hödük erkeklerin anlayabileceği tarzda değil. Siz en iyisi şöyle romantik, şiir tadında bir gününüzde kendi başınıza ya da hem cinslerinizle işleyin a kadınlar derim :) Onlar narinlikten, incelikten, kadın ruhundan ne anlar ki zaten. Ha yok anlayan varsa, haber edebilir ;)
Son olaraksa şunu not düşmek isterim. Neredeyse 200 yüzyıl önce yaşamış ve ‘bilinmek istenen’ bir kadının, şairin; bu kadar sene sonra bir filme (onun dahi ne olduğunu bilemeyeceği) konu olması o kadar etkileyici geldi ki, çok hüzünlendim. Zaten yaşamı ve hissettikleri çok içimi burktu. Ne mutlu ki böylesi bir iz bırakarak geçip gitmiş bu âlemden..
Meraklısına: Bir de aklınızda olsun eğer izlemeye karar verirseniz, en başında biraz filmin içine girmekte zorlanıyorsunuz. Ama kapatmayın hemen biraz zaman verin. Sonra kaptırıp gidiyorsunuz zaten ;)

Comments