Phantom Thread..
Şimdi efeeniim ben nasıl başlayım bu filmi anlatmaya. Şöyle diyim: hani bazı filmler vardır, daha afişi ilk gördüğünüzde, ilk sahnesi ekrana geldiğinde, renginden, çizgisinden ‘aha dersiniz işte bu film kesin güzeldir, kesin beğenirim’. Şimdi doğruya doğru, Phantom Thread bende aynı böyle hisler uyandırdı. Nitekim ilerledikçe; o giysiler, modanın altın çağında geçişi, Downton Abbey tarzı sofralar derken en sevdiğim detayların arz-ı endamı başlayınca da iyice hoşuma gitti. Ancaaaak, evet bir ancak var ve ben SPOİLER vermeden nasıl ifade edicem hiç bilmiyorum! (Onun için eğer hiiiç ipucu istemiyorsanız bitti diyene değin yazıyı atlayarak okuyun derim :) )
Çünkü filmde bir hanım kızımız var ki ‘amanin boo’! Resmen Amerikalılar’ın meşhur ifadesiyle ‘its always the quiestest one!’ cümlesini haklı çıkartmak için vuku bulmuş! Şahsen, adam gibi ben de inanamadım! Ancak ben bi de adamın bile bile inanmasını anladığımda esas şoku yaşadım! O nasıl bişi, o nasıl oldu ya! Resmen hem ona müstahakmış o zaman dedim (biraz da önceki kızlara yaptıklarına inat), hem de ne erkekler var meğer neler istiyorlar bilinçaltlarında da hiç o bezlerde değilmiş gibi havalarda geziyorlar dedirtti.
SPOILER BİTTİ
Detaya girmeden kısaca ifade edecek olursam, film hiç hissettirmeden bambaşka kadın-erkek ilişkisi sularına dalıyor ve çok garip, çok enteresan bir havada ilerliyor ki o açıdan çok şaşırttığını eklemeliyim. Öyle ki en başlarda bazı sahnelerde ‘ahan da yoksam bu romantik bir film değil de, cinayet filmi mi?! acep’ diye düşündürtebilecek kadar tuhaf bir havada geçti diyim ben size. Ee verir misin en iyi film Oscar’ını derseniz, The Post yerine buna veririm ama yine de hâlen Shape of Water favorim derim. Yerlere yatıp işte bu almalı diye haykıracak kadarlık değilse de bu senenin adayları arasında bana en yakın hâlen o çünkü. Ancak bu da en azından orijinallik açısından neden olmasın? da dedirtmiyor değil ;)
Çünkü filmde bir hanım kızımız var ki ‘amanin boo’! Resmen Amerikalılar’ın meşhur ifadesiyle ‘its always the quiestest one!’ cümlesini haklı çıkartmak için vuku bulmuş! Şahsen, adam gibi ben de inanamadım! Ancak ben bi de adamın bile bile inanmasını anladığımda esas şoku yaşadım! O nasıl bişi, o nasıl oldu ya! Resmen hem ona müstahakmış o zaman dedim (biraz da önceki kızlara yaptıklarına inat), hem de ne erkekler var meğer neler istiyorlar bilinçaltlarında da hiç o bezlerde değilmiş gibi havalarda geziyorlar dedirtti.
SPOILER BİTTİ
Detaya girmeden kısaca ifade edecek olursam, film hiç hissettirmeden bambaşka kadın-erkek ilişkisi sularına dalıyor ve çok garip, çok enteresan bir havada ilerliyor ki o açıdan çok şaşırttığını eklemeliyim. Öyle ki en başlarda bazı sahnelerde ‘ahan da yoksam bu romantik bir film değil de, cinayet filmi mi?! acep’ diye düşündürtebilecek kadar tuhaf bir havada geçti diyim ben size. Ee verir misin en iyi film Oscar’ını derseniz, The Post yerine buna veririm ama yine de hâlen Shape of Water favorim derim. Yerlere yatıp işte bu almalı diye haykıracak kadarlık değilse de bu senenin adayları arasında bana en yakın hâlen o çünkü. Ancak bu da en azından orijinallik açısından neden olmasın? da dedirtmiyor değil ;)
Comments
Post a Comment