Her Umut Ortak Arar / Nilay Örnek..
Bir kere benim için Nilay Örnek’in tüm yazıları gibi kitapları da inanılmaz güzel bilgiler öğrendiğim kaynaklar olarak yer alıyor. Aslında eksik söyledim; sadece yazılı metinleri değil podcast’lerinde bizleri buluşturduğu kişilerden de hiç bilmediğimiz âlemlere dair çok fazla bilgiyi onun sayesinde kolaylıkla öğrenme şansını yakalıyoruz. En azından ben yakalıyorum hem de çok severek. Hatta öyle ki özellikle ablamla aramızda birbirimize birtakım bilgileri hatırlatırken “a bunu nereden öğrenmiştik?” diyip “a evet Nilay Örnek’in ‘Her Umut Ortak Arar’ kitabından [ya da]/ şu şu podcast’inden öğrenmiştik” diye o kadar çok cümle kurduk ki, kulaklarını bol bol çınlattığımızı da bu noktada itiraf edeyim :-)
Kısacası ben Nilay Örnek’i ve onun tüm aktardıklarını çok severek okuyorum, dinliyorum ve hayatıma katıyorum. Hatta çok büyük ilham alıyorum. Öyle ki bu yaz Osman Hamdi Bey aşkım :) sayesinde onun yalısına dair yazdıklarımı toparlarken de hep onun binalara dair paylaşımları geldi aklıma.
Ve tabii ki, İstanbul sokaklarında her güzel bir kapı gördüğümde veya orijinal apartman tabelalarına denk geldiğimde de feci şekilde kulaklarını çınlatıyorum. E pek tabii yine ondan ilhamla kapı resimleri çekmeye başladığımız da bir gerçek :-) (İnşallah bu çınlatmalarla sayesinde bir gün karşılaşıp tanışma şansını da yakalarız dileğindeyim. Zira bu yaz bayağı bi teğet geçtiğimiz kanaatindeyim.)
Dolayısıyla ikinci kitabı Her Umut Ortak Arar da da çok keyifli ve bilgilendirici pekçok konuya dair yepyeni şeyler öğrendiğini söylemeliyim. Ve bunları öğrenirken de yine bir o kadar keyifli bir okuma keyfi yaşadığımı da eklemeliyim.
Siz de Nilay Örnek noktasında benimle aynı fikirdeyseniz zaten ilk kitabını okumuş ve bunu da elinize almışsınızdır mutlaka. Yok eğer hiç tanışmadıysanız da kendisinin yazılarıyla, size hem bir önceki kitabını hem bu kitabını okumanızı kalpten öneririm.
- Bu ‘mesafe’ işi, beğendiği aktristin fotoğraflarından kesip defterine yapıştırmamış, sevdiği dizinin gün ve saatini beklememiş, birinin kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını anlamak için anket defterleri ya da arkadaş gibi aracılar kullanmamış, hiç karışık kaset hazırlamamış, mektup yazmamış, hayran olduğu yazardan bir imza almak için saatlerce sıra beklememiş bir kuşak için iyice karışık. [ss. 69-70]
- Artık mekanların, markaların, insanların topluma ya da doğaya ihanet şeceresini tutmamak, hafızama sadece kendi kişisel hikayelerimle doldurmak istiyorum. [s. 159]
- Dişteki çürük neredeyse dil ona gidermiş, insan en çok ihtiyacı olana özlermiş. Biz de özlemişiz; Japonya’daki, Tokyo’daki düzeni emdik; iliklerimize hissettik. [s. 169]
- ‘El-Mürâsele nısfü’l muvâsa’ diğer bir Arap atasözü, ‘Mektuplaşmak kavuşmanın yarısıdır’. Üniversite bitene kadar birileriyle mektuplaşan, hâlâ gittiği farklı ülkelerden kendine, ailesine kart atan biri olan benim için çok güzel söz. [s. 240]
- Meşhur Sapir-Whorf hipotezi ise ‘dil dünyayı nasıl algıladığımızı, nasıl düşündüğümüzü belirler’ der. [s. 246]
- ‘Popularizer’ ~ Popülerleştiren.. Kimya, astronomi, nöroloji, biyoloji gibi alanları daha geniş kitleler için ucuzlatmadan popülerleştiren, ilgi uyandıran insanları tarif ediyor ki, bu önemli. [s. 284]
- “Göçüp gittiğimizde, bir daha bizim gibi hiç kimse gelmeyecek. Hiç kimse hiçbir zaman hiç kimse gibi olmadı ve olmayacak. İnsanlar öldüğünde telafi edilemezler. Arkalarında doldurulamayacak boşluklar bırakırlar çünkü; kendi mecrasını bulmak, kendi hayatını yaşamak ve kendi ölümünü ölmek ve böylece eşsiz bir birey olmak her insanın kaderidir.” [s. 287] (* Oliver Sacks ~ Bilinç Nehri)
- Araştırmalar; bana çok ilginç gelmişti, ‘insan, bir ortamda gülerken kendine en yakın hissettiğine bakarmış’. Gülmek, sevgiyi de çağırıyor. [s. 316]
Comments
Post a Comment