Dünyanın Uyanışı / Şengül Boybaş..

Atiye’nin geçen sene bu dönem başlaması ile birlikte bu kitaptan haberdar oldum ve diziye başlamadan önce hemen bitirip izlemek istediysem de ne yazık ki alıp başlayamadım. Akabinde Atiye dizisine merakla başladım ve heyecanla bitirdim. Ancak şimdi, geçtiğimiz ay ikinci sezonun gelmesiyle kitap yeniden aklıma düştü. Şöyle ki dizinin ikinci sezonu bana yeterli gelmedi. İlk sezondaki olayın devamı ya da benzeri yeni bir olayı, büyülü bir âleme girişin albenisini bu sene ikinci sezonda çok fazla bulamamakla birlikte yine de keyifle izledim ancak daha fazla detaya ve olaya şahit olma ihtiyacı doğdu nedense.

Tam bu noktada da bir anda kitaba başlayınca o yetersizlik hissimi çok güzel bir şekilde tatmin etmiş oldu, Dünyanın Uyanışı. Ancak bu tatmin kesinlikle dizide izlediklerimize dair bir devam ya da izlenenler arası boşlukların tamamlanması şeklinde olmadı. Kendi adıma çok şaşırtıcı bir şekilde kitabın bambaşka bir Atiye hikayesi sunmasıyla karşılaştım.

Artık blog takipçilerinin bildiği üzere kitaplara, filmlere ya da dizilere dair öncesinde çok detaylı bir okuma yapmıyorum, sürpriz bozulmasın diye; o yüzden, belki siz öncesinde tanıtım yazısını okuduysanız kitabın farklı bir hikaye anlattığını biliyorsunuzdur. Ancak bilmeyenler için ben söylemiş olayım; kitap kesinlikle dizide izlediğimiz Atiye dünyasından oldukça farklı bir Atiye dünyasını bize sunuyor.

Fakat bu farklılık içerisinde benim yetersizlik ihtiyacımı çok güzel karşıladı. Detaylı detaylı farklı karakterlerle tanışmamı, onlarla bezenmiş çok farklı olayları öğrenmemi ve çok daha geniş bir coğrafyada oldukça farklı pek çok mekana konuk olmamı sağladı. O yüzden Atiye’nin ikinci sezonunda birçok yerde şahit olduğumuz gibi, diziye konu olan dünyanın paraleli olan başka bir evrene şahitlik ettim, kitap sayesinde. Yani en azından benim için öyle oldu, kendi adıma durumu o şekilde algıladım. Ve bu da benim için yeterli ve keyifli bir okuma edimiydi.

Atiye karakterinin uyanışına dair ruhsal açıklamaları bol bol okumuş ve onun üzerinden tüm gelişim bağlantılarını kendi kafanda iyice oturtmuş oldum. Tarihsel, mitolojik ve mekansal açıklamalar noktasında da birçok yeni bilginin bana katkı olarak dönmüş olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim.

Tam bu noktada da hakkını teslim etmem gereken bir husus var ki o da; gerçekten dizinin senaryo yazarlarının, ekranda görülebilecek! noktaları nasıl bambaşka bir görsel kurguda ortaya koymuş olduklarının başarısı. Gerçekten ayakta alkışladım her bir senaryo yazarını. 

E tabi ikinci sezon bitmiş ve birinci kitabında sonuna gelmiş biri olarak ikinci kitabın merakına kapıldım :)

  • "Kutupyıldızı, gökyüzü ülkeleriyle yeryüzü ülkelerini birleştiren kutsal bir kapıymış. Gökle yeri, ruh alemiyle maddi dünyayı ve hatta insanla Tanrı'yı birbirinden ayıran sınırmış. Tanrı'yla temas kuran kamlar Kutupyıldızı'ndan öteye geçemezlermiş. Ruhlar da bu kapıdan aşağıya inemezlermiş." [s. 77]
  • "Hayır, hiç de bile kadercilik değil!" dedi abisi, "Neden der­ sen insanın kaderini sevebilmesinin şartı onu anlamasıdır. Anlayamadığımız şeyi sevemeyiz. Hayatının neden bu halde olduğunu bir kere anladın mı, ister istemez değişirsin. Sen değişince kaderin de değişir haliyle. Değişim, anlamanın bir numaralı yan ürünüdür. Meseleye böyle bakınca da, kaderimizi anlamanın onu şekillen­dirmeye giden ilk ve en önemli adım olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde." [s. 78]
  • "Yaşadığın şeylere 'sorun' demeyi bırakmadığın sürece onların neden yaşadığını anlayamazsın," dedi yaşlı kadın. [s. 88]
  • "Belirli bir frekans olabilir. Mesela Stonehenge'in frekansının otuz megahertz olduğu söyleniyor. Bu yogilerin "Om" mantrasının frekansıy­la aynı!" [s. 147]
  • "Bulgular Göbeklitepe'nin kadim bir ölüm ve yeniden diriliş kültüyle ilgili olduğunu gösteriyor," dedi Jack, "Kadim gelenekte baş, insan ruhunu temsil eder. Bedenin başsız olması ruhun bedeni terk ettiği anlamına geliyor olabilir. Fark ettin mi bilmem, az önce yanından geçtiğimiz sütunun üzerinde de başa benzeyen yuvarlak bir şeyi taşıyan bir kuş figürü vardı." [s. 165]
  • Hayatın içinde korku olabilirdi ama korku içinde bir hayat olamazdı! [s. 181]
  • Dingin bir şekilde gözlerini kapatan Anima, "Yaşanan her şey birer doğum sancısıdır," dedi, "Ölüm ise doğumun ta kendisidir. Karşımıza çıkan herkes, her şey, kendi mevcut gerçekliğimizde ölüp yeni bir gerçekliğe doğuşumuza hizmet eden birer ebeden ibaret. Bu kadar! Bu herkes için böyle." [s. 184]
  • "Nedir burayı bu kadar önemli yapan?" diye sordu Atiye. "Burası," dedi Trevor boğazını temizleyerek, "dünyanın meydana getirilişinin bir sembolüdür! Yedi göbekli ya da yedi merkezli saatin dişlilerinden biridir, hatta belki de en önemlisidir!" [s. 196]
  • "Yedi sayısı, hem fiziksel hem de metafiziksel aleme ait şeyleri kapsayan ilk sayıdır. O, evrenin sayısıdır! Yedi! Güvenlik, korunma, huzur, bolluk, yeniden birleşme ve bakireliğin sayısı! Yedi! Güneş'in yedinci ışığı, insanın bu dünyadan bir sonra­ kine geçtiği yol! Yedi! Sonsuzluğa açılan kapı!" ….. "Varoluşta altı boyut ve bir de merkez vardır," diye anlatmaya devam etti Trevor. "Yedinci ise merkezdir! Görünen ve görünmeyen her şey onda birleşir. Yedinci var olduğunda hepsi var olur. Yedinci yoksa hiçbiri yoktur." ….. "D Tapınağı Göbeklitepe'nin merkezidir; yirmi bir parçalı kusursuz bir saatin ana dişlisi. . . Dünyanın göbek deliği, plasentanın yeri. . . Buraya neden Göbeklitepe dendiğini sanıyorsunuz? Dünya yeni bir çağa hamile ve doğum burada gerçekleşecek. Tam burada! Saatin geri sayımı bit­tiğinde tıpkı kadim çağlardaki gibi, altı küçük dişli harekete geçerek yedinci dişliyi aktive edecek! Tik! Tak! Tik! Tak! Sonra ne mi olacak? Üzerinde durduğumuz D Tapınağı, köşeli çemberlerden oluşan bir geçide dönüşecek, zamansız ve mekansız kara delikler açılacak!" [s. 197]
  • "Evet. Sen göremesen de hayat kapılarla doludur. Ve eğer gerçek­ten istersen, onların içinden geçerek yeni dünyalar keşfedebilirsin." ….. "Yaşadıklarını görüp hikayesini keşfetmeye başladığında kapıyı aralamış oldun. Kapıyı ardına kadar açan şey ise hiç tanımamana rağmen ona duyduğun koşulsuz sevgiydi. O sevgi sayesinde, onun senden farklı ya da ayrı olmadığını kavradın. Bu kavrayış da seni buraya sıçrattı. Yolculuğunun ilerleyen aşamalarında, bu sıçramayı bilinçli olarak yapmayı da öğreneceksin." ….. "Her kapı açılmak ister Atiye. Bu onun amacıdır, kaderidir, yeter ki sen engel olma!" "Ben ona nasıl engel olabilirim ki?" "Arkasında seni bekleyen şeylerden korkarak. . . [s. 218, 219]
  • "Yanılıyorsun, gelecek bilinebilir. Ne var ki çoğu insan bunu yapmak istemez." "Neden?" 
  • "Korku yüzünden! Geleceği bilmek, zamanın olmadığı bir boyutta kendini dışarıdan izleyerek kendi durumunla ve bu durumun se­bepleriyle korkusuzca yüzleşmeyi gerektirir. Yüzleşilmesi gereken şeyler çok fazla olduğundan çoğu insan buna cesaret dahi edemez." "Yüzleşilmesi gereken şeyler?" "Kendine hiç durmaksızın anlattığın, iç içe geçmiş kat kat yalan­lar. . . Kendi hayatının ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmek yerine başkalarını suçlayıp mazeretler üretmek. . . Seni hakkında hiçbir şey bilmediğin ve ölesiye korktuğun geleceğe yaklaştıra­cak gerçek adımları atmamak için kendi omzuna yüklediğin sahte yükler... Ayaklarına birbiri ardına bağladığın kalın zincirler... Bu liste daha uzayıp gider fakat yüzleşilmesi gereken başka bir gerçek daha var ki o en zoru!" "Nedir o gerçek?" "İç dünyanda gerekli çalışmaları yapmadığın sürece geleceğinin bugünden farklı olamayacağı gerçeği. Başına gelenler için dünyayı suçlayarak kendini güçsüzleştirmeyi terk etmediğin sürece, hayatım dediğin hüzünlü hikaye asla mutlu sonla bitmeyecek. Bunları yapmadığın sürece, seni kendine ulaştıracak yolculuğa asla çıkama­yacaksın." "İnsan böyle bir yolculuğa ne zaman çıkabilir?" Anima gülümsedi. "Bu sorunun cevabı çok basit! Şimdi olması koşuluyla her zaman tabii ki ! Başlangıcı ya da sonu olmayan, dünya hayatıyla kayıtlı ve sınırlı olmayan gerçekler, zamanın akışı içinde bulunamaz . " ….. "Kendin olmaya giden yol, kendini tanımaktan geçer," dedi Anima, "Yaşadıklarının sebebini anlayamayan kişi ne kendine ne de başkalarına rota çizemez. Neyi neden yaşadığını bilmeyen kişi, kehanet yapamaz, kahin olamaz. Doğuştan gelen güçlerini kullanabilmek istiyorsan önce kendini tanımak ve daha da önemlisi kendinle barışmak zorundasın." [s. 219, 220]
  • "Kahinlik eğitimi ha! İlk sınavımın konusu ne olacak peki?" "Korkulardan özgürleşmek. . . Korktuğun sürece 'Şimdi'de ve 'Burada' kalamazsın. Sahip olduğun potansiyel, hiç açılmamış bir hediye paketi gibi bir kenarda öylece kalır. Anlayacağın, seçmek zorundasın. Ya korkularının altında kalıp ezileceksin ya da onların üzerinde yükseleceksin." [s. 220]
  • Kendinle buluşup onu sevmeyi başaramadığın sürece hiç kimseyle gerçek anlamda buluşamaz, hiç kimseyi gerçek anlamda sevemezsin. [s. 222]
  • Seni uyarıyorum, onu ya da başka bir şeyi bulmayı takıntı haline getirme. İçeride bulduğunda, dışarıda da bulacaksın. [s. 222]
  • "Kaderin kırmızı ipliğini duydun mu hiç?" diye ekledi. "Tibet'te kaldığım zamanlarda bir keşişten dinlemiştim," diye açıkladı jack, "Çinlilerin böyle bir inanışı varmış. Ruh eşi olan insanlar görünmez kırmızı bir iplikle ayak bileklerinden birbirlerine bağlanıp, başlarından ne geçerse geçsin sonunda birbirlerine kavuşup evlenirlermiş. Japonlarda da benzer bir hikaye var ama onlar kırmızı ipin ayak bileklerine değil, serçe parmaklarına bağlı olduğuna inanıyorlar." [ss. 246-247]
  • Emin Dede'nin söyledikleri geldi aklına: "Huzur bulmak için, evvela huzurda olmak gerekir kızım. Unutmayasın, nefes salıncağa benzer. Hayatın güzelleşsin, güzel olsun istiyorsan o salıncağa güzel düşünceleri bindirip sükunetle salla­ malısın..." [s. 300]
  • "Beklenmeyen şeyler güzeldir. Hele de hayatın beklemekle geçmişse..." [s. 317]
  • "Gördüklerimin aynı zamanda kendimle ilgili olduğunu mu söylüyorsun?" "Aynen öyle! Yaşanmış, yaşanmakta ve yaşanacak olan tüm olay­lar, makro plandan mikro plana doğru yansıyan iç içe dünyalarda cereyan eder. Bu dünyalarda zaman farklı hızlarda aktığından, bu olaylar birbirinden kopuk veya bağımsız görünür. Oysa hepsi aynı olayın farklı açılardan izlenmesinden ibarettir." "Öyleyse, iç dünyama bakarak dışarıda olacakları tahmin edebilirim. Doğru mu?" "Bravo, hızlı öğreniyorsun. Aynı şekilde, etrafında cereyan eden olaylara bakarak iç dünyan hakkında da fikir edinebilirsin. Bunun için tek yapman gereken, şu an tamamını dışa çevirdiğin dikkat enerjisinin bir kısmını içe döndürerek kendi iç dünyanı korkusuzca ve yargılamadan izlemek." ….. "İlk sınavın korkularınla yüzleşmenle ilgiliydi. İkincisi ise hayatta oynadığın tüm rollerden, sahte kimliklerden ve kendine anlattığın yalanlardan özgürleşmenle ilgili olacak." "Böyle bir şeye neden gerek var?" "Bir kahin, kendi içindeki yanılsamaları yok etmeden başka bir kişi, nesne ya da olayın hakikatine vakıf olamaz." [s. 318]
  • ….. her ne kadar ikinci biriyle yaşanıyormuş gibi görünse de bütün ilişkilerimiz kendimizle kurduğumuz ilişkinin birer yansıması ve sonucudur. Karşımıza çıkan her kişide kendimizi bulur, kendimizle buluşur, aslında kendimizle konuşuruz. Onları sevmemizin ve sevmememizin altında yatan şey de yine kendimizle kurduğumuz ilişkidir. ….. Çocukluktan itibaren yaşadığımız travmalar içeride kırılmalara yol açar. Kendimize kızar, kendimizi suçlarız. Bu duygularla yüzleşemeyince de, kişiliğimizin bu şekilde ortaya çıkan istenmeyen parçalarını bilinçdışına iteriz. ….. "Güzel benzetme! Fakat bunu yapmak hiçbir şeyi çözmez. İç dünyamızın karanlık tarafında sürgün hayatı yaşayan bu gölge kişilikler, hayatımızın kontrolünü ele geçirmek için fırsat kollarlar. Farkında olmadan, onları hayatımızda var olan ya da karşımıza çıkan kişilere yansıtırız. O anki durumumuza hangisi uygun düşüyorsa, o gölge öne geçip ilişkiyi yönetmeye başlar. Karşımızdaki kişinin kim olduğu önemini yitirmiştir artık. Tüm meselemiz kendimizledir. İşte bu yüzden, kendini sevebilen başkalarını daha kolay sevebilir, kendini affedebilen başkalarına karşı da daha affedici olur." [s. 319, 320]
  • "Peki ben içimdeki bu gölgelerin farkına nasıl varabilirim?" "İç dünyanı yargılamadan dışarıdan gözlemleyerek." "Yargılamadan mı? O nasıl olacak?" 
"Basit! Tıpkı bir filmi izler gibi, kendini dışarıdan izlemelisin. İzlediğin şeyle hiç özdeşleşmeden, mutlu olup üzülmeden, hiçbir şeye bağlanmadan ve hiçbir şeyden korkmadan, sadece hissettiğin, düşündüğün, söylediğin ve yaptığın şeylerin farkına varıp onları not ederek..." "Bu dediğini yapmak çok zor ama!" "İlk başlarda zordur, doğru ama her şey gibi bu da yaptıkça kolaylaşır." "Peki onları yok etmek ya da birleştirmek için sadece gözlem­lemek yeterli midir?" "Evet, yeterlidir. Kendini dışarıdan izledikçe özdeşleşme azalır, iç dünyan yavaş yavaş düzene girer. Süreci hızlandırmak istiyorsan kendine yüksek amaçlar edinmeni ve kendini bol bol affetmeni öneririm." "Kendimi affetmek mi? Ne için affedeceğim kendimi?" "Başımıza gelen şeyler için başkalarını suçlasak da, içten içe biliriz aslında tek sorumlunun kendimiz olduğunu. Hepsini biz çağırmış, hatta ısrarla davet etmişizdir. Bu bilgi ruhumuzun derinliklerinde suçluluk duygusu, dolayısıyla cezalandırılma beklentisi yaratır. Ken­dimize söylediğimiz yalanların da sebebi olan bu beklenti, olayları objektif bir gözle görmemize engel olur. Kendimizi affederek hayata ve kendimize tamamen yeni gözlerle bakabiliriz." [ss. 320, 321]
  • "İkimiz de çok iyi biliyoruz ki en güzel kariyer, kendi üzerinde çalışmaktır." [s. 336]
  • "Kendini sevmeyi öğrenmen gerekiyor," dedi Atiye, "Beni ya da başkalarını suçlamayı bırakıp kendini sevmeye başlayana kadar seni incitmeye devam edeceğim." [s. 336]
  • 'Şimdi'de ve 'Burada' kalabilmek, suyun üzerine yükselerek zaman denen azgın nehre yukarıdan bakmak gibi. Bunu yapmayı başardığında, az önce anlattığım sıkıntıların hiçbirini yaşamak zorunda kalmayacağın gibi, nehrin nereden gel­diğini ve nereye aktığını da rahatlıkla görebilirsin. Geçmiş de gelecek de önünde uzanıp gider, hangisini dilersen ona bakarsın. [s. 357]
  • İçinde bulunduğun şartlar değil, içindeki şartlar," diye düzeltti Anima, "Düşündüğünün aksine sen şartların içinde değilsin, onlar senin içinde! ….. Fakat bunların tamamının anlamı, etkisi ya da rolü, senin kim olduğuna ve dünyayla nasıl bir ilişki kurduğuna göre bir anda değişebilir. ….. İç dünyanı bütünleştirip ustaca yönetebilirsen, dışarıda karşına çıkan şeyler seni sabote etmeyi ve seninle savaşmayı bırakıp senin amaçlarına hizmet etmeye başlar. [s. 358]
  • Bu hakikati idrak etmesi, daha önce hiç yapmadığı şeyleri yaparak o hakikate doğru tekamül etmesini gerektirir. …..Bildiği cehennemi bilmediği cennete tercih eder. [s. 359] 
  • Emin Dede, her zamanki şefkatle gülümsemesiyle, "Sonu başından hayırlıdır kızım," dedi, "İnanan için..." İnanmak istiyordu, inanmak zorundaydı! Her şeyde bir hayır olduğuna, Allah'ın kendisini sevdiğine ve kendisi için kusursuz bir plan yaptığına, içinde bulunduğu durumun önüne çıkan bir engel değil, onu hak ettiği yere ulaştıracak bir sıçrama tahtası olduğuna! [s. 380]
  • "Birilerinin seni sevmesini beklemeye öylesine dalmıştın ki kendini sevmeyi unuttun." "Bu doğru değil! Kendimi hep sevdim ben!" "Sevgiye muhtaç olup onu arzulamanın sevmekle ya da sevilmekle ne alakası var? Bir kelebeği yakalayıp ona sahip olmaya çalışmaktan ne farkı var bunun? Bunda ısrar etmek, hayal kırıklığı ve öfkeden başka bir şey getirmez." "Sevginin gücü, içeriden dışarıya doğru çalışır. Kendini sevmeyeni hiç kimse sevemez. Sevginin, kaynağı dışarıdaymış gibi görünen tüm biçimleri; sevgililer, dostlar, arkadaşlar, ilişkiler; kişinin kendi içinde üreterek etrafa yaydığı sevginin evrenden yansıyıp kendine geri dönmesinden ibarettir. Kendini koşulsuzca ve sebepsizce sevebilmek, karşına çıkan herkesi hayatlarının sonuna dek seni sevmeye mahkum etmektir." [s. 392]
  • "İnsan sadece kendini tanımayı amaç edinebilir. Geriye kalan her şey, bu gerçek amacın birer sonucu ve yansımasıdır. Söyle bakalım, sen kendini tanıyor musun?" "Tanımaya çalışıyorum." 
  • "İşte bu güzel! Eğer kendini sevmeseydin bunu yapmaya güç yettiremezdin. Tek gerçek yolculuk, kendini keşfetmektir. İçeride yeni dünyalar yaratıp yoluna devam etmek istiyorsan, bulduğun her fırsatta ölüp yeniden doğmaya devam etmelisin. Dünyayı boşver, sen dünyanın kaderinden sorumlu değilsin. Dünyalar yok olur, yeniden yaratılır, hatta gün gelir yeniden yok edilir. Bu yükü kendine yükleme kızım! Sen kendi kaderinden sorumlusun. Neyi hak ettiğine, neyin doğru olduğuna inanıyorsan, kalbine baktığında neyi görüyorsan, ruhuna kulak verdiğinde neyi duyuyorsan onu yap! Ne yaparsan yap, nereye gidersen git, kimi ya da neyi kurtarırsan kurtar; sebebin, pusulan ve rüzgarın her şeyden önce kendine duyduğun sevgi olsun. Yolculuğuna hiç durmaksızın devam edebilmenin tek yolu budur." [s. 393]
  • "Sen de kendine bir yol çiz," dercesine hizalanmış, kristal bir avize gibi asılmışlardı gökyüzünün tavanına. [s. 406]
  • Dağılmış güç gürültülüdür, odaklanmış güç sessizdir. [s. 410]

Comments