Sakin / Ege Soley..

Şu an sistem bizi sakinleştirmiş ve durmamızı sağlamış olabilir ancak benim için sistemin “bir sakin ol Jale” uyarısı, geçtiğimiz yılın Kasım ayında gelmişti. Ancak o dönem uyarıyı almamıştım ve kendimi zorlayarak aynı tempoda devam etmeye devam etmiştim. Tabii bu zorlayışım, yürüme bandındaki hareketler gibi geçti. Çünkü aynı hızda gitme gayretinde olsam da olduğum yerde durduğumun farkında değildim. Ancak ancak bu durum böyle sürmedi ve bir gün oldu ki ‘tamam!’ dedim, uyarının gerçek bir uyarı olduğunu kabul ettim ve “bi sakin Jale!!” nidasıyla durdum. İşte tam o dönemde; ilk çıktığı günden beri aklımda olan bu kitabı elime aldım ve bir kez daha ‘her kitabın bir zamanı vardır‘ gerçekliğini  kabul ettim. Öyle ki daha ilk sayfalarında, süvarileri durdurma metaforuyla tam da olduğum dönemi, bulunduğum hâli tüm açıklığıyla önüme serdi ve ‘işte’ dedim, ‘bu kitap, senin o işareti doğru okuduğunun ve hayata geçirdiğinin teyidi Jale’. Dolayısıyla sırf bu işareti ile bile, bu kitap benim için en başından itibaren, çok değerli bir noktaya geldi. Ancak o noktada kalmadı ve diğer pek çok sayfasında / öyküsünde çok değerli noktalara tam isabet etti.
Öyle ki mesela, geçen sene ’wu wei’ felsefesine dair ilk kez okuma yapmışken onunla ilgili bir yazının kitapta olması; kendi ismimin anlamından kaynaklı, yağmura dair ilgim paralelinde, hep paylaştığım ve ilk öğrendiğim günden beri bayıldığım yağmur kokusuna değinilmesi; tüm zamanların en sevdiğim konsepti ‘dolce far niente’yi onun da sevdiğini okumam ve diğer pek çokları sıralanabilir.
Kitaptaki tüm denemelerin bütünsel olarak ben de yarattığı etki ise yalnız olmadığımı, benim gibi hisseden orada bir yerlerde başka birinin var olduğunu bilmek inanılmaz iyi hissettirdi. Benim de kafamdan geçirdiğim birçok duruma dair hissiyatı da böylesine zarif bir anlatımla okumak, bu duygumu güzellikle taçlandırmış oldu kendi adıma.
Biliyorsunuz artık kitapların fiziksel niteliklerine dair de birkaç cümle yazmaktan hoşlandığımı. Bu bağlamda Sakin’in kitap tasarımına tek kelimeyle bayıldım. Daha önce blog’da ‘How to Stay Sane’ kitabı için de yazmış, bu tiplere (yuvarlak köşeli ve 14-18 ölçüsünde A5’e yakın) hayranlığımı dile getirmiştim :) Nitekim Sakin’in de öyle olması acayip hoşuma gitti. Bu noktada tasarımcısını ayakta (en sevdiğim hareket ;) ) alkışladığımı da tabiri caizse not düşmek isterim. Tabi sadece kitabı fiziksel olarak kapak tasarımı için değil, içerisindeki zarif ötesi çizimlere yer verilmiş olması, farklı yazı karakterlerinin kullanılmış olması da katlayarak beğenimi fazlasıyla arttırdı. Bu da hem yazarın hem de yayınevinin yaratıcılık konusundaki estetik bakış açısının kendiminkine ne kadar uyumlu olduğunun bir göstergesi oldu ki böylesini sevdim :) Dilerim bir gün benim de bu tarz bir kitabım olursa böylesine zevkli bir tasarıma sahip olur :)
Özetle, o kadar çok satırının altını çizip köşesine bucağına yıldız, ünlem, çiçek vb figür ekledim ki buraya hangisini alacağımı şaşırdım. Hatta her birini okurken, resimleyip Hikayeler’e atmamak için kendimi zor tuttuğumu da itiraf edeyim. Demem o ki hele bu dönemde ilk okunacak vitamin kitapların başında geliyor Sakin. O yüzden demedi demeyin ve sakince en yakın kitap sitesinin sayfasına geçiş yapın derim :)
  • Aldığımız her bir nefes mucizeyi bir başarıdır. Bir gece önce bir enkaz olarak yatan seni, ertesi sabah yeniden hayata katmak çok ciddi bir başarıdır. Düşündüklerini söyleyebilmek, ayaklarının üzerine kararla basan tek bir evet veya hayır diyebilmek, diğerlerinin yol tariflerini dinledikten sonra içinden gelen yöne sapmak nefis bir başarıdır. Sürekli bir şeyler yapmak ve hep meşgul olmanın aksine, tüm o dağınıklığın ortasında sadece canın istediği için durabilmek ise en lezzetli başarıdır. Sen hiç kimsenin başarısını kendi üzerine alma. Ne küçümse, ne çok büyüt gözünde. Bırak herkes istediği yöne yürüsün. Çünkü ne kadar yan yana olursak olalım, bu hayatta hepimizin yolu sadece kendine. [s. 54] Bana sorarsan, başından geçen tüm yorgunluklara ve kalp kırıklarına, gözyaşlarına ve baş ağılarına takılıp düşmelere ve o sırada arkandan gelen tanıdık gülüşmelere rağmen hâlâ ayaktaysan başarılısın. Onlarca sıkıntıyı, yüzlerce badireyi, aklını çelen, kalbini deşen, gününü karartan, içini bunaltan her bir anı birer birer atlattıysan, başarılısın. [s. 55]
  • Başına gelen her şey senin içindeki farklı bir bahçede yürür ve nerede yürürse oradaki duyguların ayaklanır. Bir de böyle düşün, insanlar çoğunlukla seni kırmak için uğraşmaz; bazen yolları senin kırıklarının olduğu topraklara düşer. Bazı şeyler seni daha çok yaralar, çünkü henüz yeni gömmüşsündür toprağın altına. Bazısı kendini hissettirmez bile, çünkü yıllar yıllar önce karışmıştır derinlerine. Ve aynı şekilde, insanlar seni mutlu etmek için de uğraşmaz, sadece yollan senin en renkli çiçeklerinin açtığı yerlerden geçer. Hepsi bu. [s. 108]
  • Bir de böyle düşün; belki de yürüdüğün tüm çakıllı yollar seni bir yerlerde mutlaka çiçekli tarlaların olduğuna inandırmak için vardır. [s. 116]
  • Sevmek istiyoruz, sevmeyi özlüyoruz. Kendi canımızı yok saymak, onun canına dahil olmak, odalarından birinin bir köşesine kıvrılmak istiyoruz. Bazen sevilmeyi hiç umursamıyor, o konuyu alelacele arka cebimize atıyor, düşünmeyi sonraya bırakıyoruz. Önce doya doya sevmeli. Sonra vakti geliyor, bir ihtiyaç gibi sevilmek de istiyoruz. Çarpışmanın çıkardığı elektrik tüm bedenimizi titretiyor, patlayıcı dolu iki koca tırın yolun ortasında çarpışması gibi, insanın gün geçtikçe karşısındakine daha çok çarpası, daha çok patlayası geliyor. [s. 137]
  • Hepimiz, eninde sonunda birer top kumaştan müteşekkiliz. Hepimizin dokusunu yaşadığımız her bir an, bize  söylenen her bir kelime, unutulmayan tüm hisler, olan ve olmayan her bir olay oluşturuyor. Yıllar boyunca o kumaş o topun üzerinde sarılıyor da sarılıyor. Kat yerlerimiz, sökük uçlarımız, ince defolarımız, parlak desenlerimiz, sıkıcı düz kenarlarımız, hepsi biz oluyor. Ve zaman içinde şekillenen bu hepi topu bir top kumaş, bizim bir diğer bedene olan hevesimizin, sevgimizin ve aşkımızın tüm karakterini, gücünü ve zafiyetini belirliyor. [s. 138] * 42 numaralı olan, ennn kalbime dokunan yazıdan bir kuble…
  • Biliyorum, bırakmak zor. Bırakmak hiçbir zaman çalıştırdığımız, kuvvetlendirdiğimiz, bizi korumasını istediğimiz bir kas değil. Bırakmak bizim aşil topuğumuz, kaybettikçe seğiren gözümüz, elimizdeki azaldıkça kendini büyüten blöfümüz. [s. 144]
  • Sakin ol. Bırakmanın, dönüşmenin, verilenin her ne olursa olsun mutlaka misliyle gelmesinin sihrini izle. Daha az yemekle doymanın, daha az hareketle işe yaramanın ve kendini daha az kelimeyle anlatmanın sadeliğinin tadına var. Ufak ufak ve sadece kendi hızında. [s. 145]

Kitabından ve Instagram adresinden önce yazılarını yayınladığı kişisel blog adresi:
http://egemuga.blogspot.com/
Youtube kanalı: Muga Mag
https://www.youtube.com/channel/UCkki9L2sJPkOp8cR1HU9uxg
‘Sakin: Ege Soley ve Koşturmayı Sorgulatan Kitabı’ başlıklı The Magger röportajı
https://www.themagger.com/sakin-ege-soley-kitap/
Yıldız Tozu’nun 5 Şubat 2020 tarihli podcast’i
https://open.spotify.com/episode/5XoarwD8SI7HSiMlmkL20B?si=mVtoDr9WSae7wgWlCUMPhQ
Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün 21 Kasım 2020 tarihli podcast’i 
https://open.spotify.com/episode/4WCIUZRpNkoQg5BNMApfG2?si=QQj7Bns2RdmfKZ9nbSHu8Q
(kitabına dair olan bu yayını, Ege Soley’le yapılan 3 farklı ‘İlişkiler’ konulu podcast takip etti.)

Comments