Brooklyn..

Ama bu film çoookkkk güzellll… o kızın dediği gibi a-aşık ol-dum ben! Filme, filmdeki aşka, daha doğrusu filmdeki çocuğun o saf aşkına, o saflığa, o naifliğe, o sadeliğe, biz de tam karşılığı olduğunu düşünmediğim anlamıyla o 'simplicity'e, o aşkın 'simplicity'liğine hasta oldummmm, aşıkkk oldum, bayılldımmmm..
Zaten bir dönem filmi olduğu için benim adıma 10-0 önde başladı film :) Ne zaman ki çocuk İtalyan olduğunu söyledi, işte o an benim için film başladı! :) işte o an filmin içine girebildim, işte o an film benim için başladı!
Tam ama tam benim istediğim gibi bir aşk, bir naiflik, daha postunu yazamadığım Aykut Oğut'ın Keşke Kadın Olsam kitabında ifade ettiği gibi kendinden ödün vermeyen, sadece yanına kendi yolunda eşlik edecek bir aşk, bir erkek isteyen, kendi ayakları üzerinde duran bir kadını anlatan bir öykü.
Evet itiraf ediyorum, bir erkeğin ya da şöyle demek daha doğru belki de bir erkeğin benim kadar çok bu filmden zevk alması pek mümkün değil ancak benim ve benim gibi kadınlar için süpppperrrr bir aşk filmi, harika bir aşk hikayesi...
Ve galiba ben o çocuğa aşık aldım :) Çokk tatlııı amaaa öyle değil miii… ben korkarım böyle sade, kendi halinde, zorlamadan gelişen ve olan böylesine tatlı aşk hikayelerini çok seviyorummmm ve mümkünse bir tanesini de kendime istiyorummm :)
İzleyin anacım izleyin ne tatlı aşklar olduğunu, olabildiğini. Kanımca en iyi film Oscar'ını alamaz ancak özellikle kadın hedef kitle cephesinde izlenmeyi kesinlikle hak ediyor ;)
Meraklısına: Kadının dönem kıyafetleri yıkılıyooooo, bayıldımmm. Çok tarz, çok sade, çok cool.. Bence şu an bile giyilebilecek kadar harikalar. Hırkalardan birer tane, ve 3 sahnede karşımıza çıkıp doya doya izlememize fırsat tanıyan o eteğe hasta oldummm.
Meraklısına 2: Sahnelerin birer resim kıvamındaki kurgulanışı inanılmaz estetik, inanılmaz güzel. Yeni tabiri caizse tam instagram'lık kareler niteliğinde. Hele ki o pötikareli masa örtüsü üzerindeki beyaz espresso fincanları ve mini kristal cam içindeki mumluk beni mahvetti… kalp kalp kalp...