ahh Ferzan ahh naaptın sen..ey İtalyan hükümeti duy aşkımı..
Belki benim içinde bulunduğum durumdan, belki
regli olmamdan, belki tam günüme denk gelmiş olmasından, belki tamamen bir
tesadüf ya da belki de benim iflah olmaz İtalya, İtalyanlar ve İtalyanca
aşkımdan* kaynaklanıyordur hiç bilmiyorum ancak ben bu filme –Mine Vaganti- tam
anlamıyla tapındım! Tamamen farklı bir kültürün etkisinde olmasına karşın (hani
başka kültürlerin espri anlayışının anlaşılması zordur bağlamında)
esprilerine öldüm bittim. Bunda, Ferzan Ö.’in kökeni etkili olmuştur belki de
ancak öyle ya da böyle kesinlikle yerinde ve kıvamında idiler ve acayip eğlenceli vakit
geçirmemi sağladı.
Kısacası hem delicesine güldürdü, hem yeri geldiğinde hüzünlendirdi ve ağlattı, hem de temelde bir gay temalı yapım olmasına karşın ondan tamamıyla bağımsız olarak evrensel olarak ikili ilişkiler, aile ilişkileri-sorunları, gündelik yaşam/hayat, seçimler, varoluş üzerine ince dokundurmalarıyla beni önemli düşüncelere gark etti..
Müzikleri derseniz bir başka güzellikti... bu kadar keyifli, tam
yerinde kullanılmış, insanı moda sokan, filmin tam içine, taa göbeğine oturtabilen
seçimler bence ancak bu kadar olabilirdi.
** Allah bir insanın ailesinin makarna fabrikası olması kadar muhteşem bir miras-meslek düşünemiyorum.. Allah’ım aklımı koru..ne büyük nimet..
Bir de belirtmeden geçemeyeceğim ki o da baş roldeki ailenin o leb-i derya evleri... çok fena ama aylar öncesinde gördüğüm bir rüyada ben bu evi görmüştürm demem gerekiyor. Zira öyleydi..çünkü tamamıyla benim hayalini kurduğum ev kendileri... öncelikle ev İtalya’da!! Sonra deli gibi güzellikte bir bahçesi var ve o eski tip havuz... (caaanım Adnan Ziyagil’in evindeki gibi;) onu da çok beğenirdim o ayrı;)) Allah’ım sen bana bir gün böyle bir ev nasip et yarabbim...ahanda evrene atıyorum, hem de yazılı, tam burdan..
** Allah bir insanın ailesinin makarna fabrikası olması kadar muhteşem bir miras-meslek düşünemiyorum.. Allah’ım aklımı koru..ne büyük nimet..
Bir de belirtmeden geçemeyeceğim ki o da baş roldeki ailenin o leb-i derya evleri... çok fena ama aylar öncesinde gördüğüm bir rüyada ben bu evi görmüştürm demem gerekiyor. Zira öyleydi..çünkü tamamıyla benim hayalini kurduğum ev kendileri... öncelikle ev İtalya’da!! Sonra deli gibi güzellikte bir bahçesi var ve o eski tip havuz... (caaanım Adnan Ziyagil’in evindeki gibi;) onu da çok beğenirdim o ayrı;)) Allah’ım sen bana bir gün böyle bir ev nasip et yarabbim...ahanda evrene atıyorum, hem de yazılı, tam burdan..
Kısacası hem delicesine güldürdü, hem yeri geldiğinde hüzünlendirdi ve ağlattı, hem de temelde bir gay temalı yapım olmasına karşın ondan tamamıyla bağımsız olarak evrensel olarak ikili ilişkiler, aile ilişkileri-sorunları, gündelik yaşam/hayat, seçimler, varoluş üzerine ince dokundurmalarıyla beni önemli düşüncelere gark etti..
Şiddetle
size tavsiye ediyor, bir yıldır rafta durup bana göz kırpan bu filmi bu kadar
geç izleyebildiğim için kendime de çok kızıryorumm..
Son olaak
not alıp izlerken mutlaka ekstra dikkat etmeniz gereken 1-2 nokta..
- halk
plajı esprisi
-
misafir gelen Romalı arkadaşların evdeki halleri
-
halanın durumu
-
denizdeki 3lü dans şov (Sorry, i am a lady)
-
baba’nın gelen arkadaşlara dair pastanede yaptığı ‘gösterişçi!!’
yorumlar..
**
filmin en keyifli şarkısı kuşkusuz ‘50mila’ (Nina Zilli) idi. Onu son sahnede
arz-ı endam eden Sezen Aksu imzalı ‘kutlama’ izledi...
Comments
Post a Comment