Steve Jobs..teşekkürler..
Biraz geç oldu
ama ben de bir Steve Jobs post’u hazırladım. Hoş benimki kendi yaratımım
olmaktan çok bir patchwork niteliğinde. Onu kaybedişimizin ardından medyada yer
alan en sevdiğim metin ve imgenin bir derlemesi. Öncelikle Bloomberg
Businessweek* dergisinin ona dair, özel hazırladığı son sayısı bence olağanüstü.
Öncelikle girişteki ilk cümle... onun kadar bence her şeyi özetleyen, bu kadar
iyi özetleyen, ifade eden, toparlayan, betimleyen bir cümle daha görmedim ben. Tek
kelimeyle muh-te-şem! O yüzden ilk olarak onu paylaşıyorum.
Steve Jobs was born in 1955, into an era of rotary phones and room-size computers. He died on Oct. 5, 2011, having put a computer inside a phone and that phone into 120 million pockets.
Bu cümlenin yer
aldığı söz konusu sayının kapağının yanı sıra diğer ona adanmış dergi
kapaklarına bu link’ten ulaşabilirsiniz...
Orada da
göreceğiniz üzere, tüm bu dergi kapakları arasında beni en çok vuranı, The New
Yorker’a ait olanı.. Ne denir kii. Bence gerçekten inanılmaz yaratı, tam da ithaf
edildiği yaratıcıya yakışır bir yaratıcılıkta.. helal olsun düşünene ve çizene…
Bu kapaklara
hazır değinmişken, tüm bu dergilere ve buraya almadığım gazete manşetlerine
ilişkin olarak söylenebilecek en güzel sözü ise bence Serdar Kuzuloğlu dile
getirmiş. Ölümünün gerçekleştiğinin haber alınmasını takiben twitter hesabından
cıvıldattığı bu cümle bence her şeyi süper özetliyor..
Ne diyim ben..
Allah rahmet eylesin, Steve Jobs’a..
Sene kaçtı
bilmiyorum. Ben daha ilkokuldaydım. Son sınıf sanırım. Ablam üniversiteyi
kazanmış ve tezi için bir bilgisayara ihtiyacı olduğunu söylemişti. Ve bir sure
sonra eve televizyon kadar büyük bir Macintosh gelmişti! Şaka gibi ama nereye
koyacağımızı bilemiş ve ilk mutfak bankosuna oturtmuştuk. Zira ablam ertesi
günü yurda götürecekti. O gülümseyen surat ve renkli elma simgesini dün gibi
hatırlıyorum.
Ee tabii Word
falan yoktu. DOS (yanılmıyorsam adı buydu) vardı bilen bilir. Hatta o kadar her
şeyden uzaktım, uzaktık ki. Ben o heyecanla ne yaptıysam bir anda ablamın,
yazıları yazacağı söylenen o programını çöpe atmıştım! Tabii sonradan öğrendik
ki sadece kısa yol tuşunu çöpe yollamışım. Ama bunu öğrenmek için ablamın İstanbul’a
geldikten sonra arkadaşlarına sorması gerekecekti:( işi batırmıştım yani…
Mac ile ikinci
tanışmam ise fakültedeki bir çalışma ile oldu. Zira Milliyet Ege o dönem, biz Ege
Üni. / İletişim Fk. Gazetecilik öğrencileri için bir sayfa çıkarıyordu. Ben de
sinema köşesine yazmak istemiştim. Onu bilgisayar ortamına geçirmek için de gazeteye
gitmiş siyah/mavi ekranında (Matrix serisindeki o ultra soyut ekranın benzeri
olan) ve en fenası F klavye ile sadece 1 paragraflık yazıyı 45 dk.’da yazmak
bilmem nasıldı anlatamam!!
Neyse efem 3. Mac
karşılaşmam, reklam ajansı staj deneyimimde oldu. Yaratım/FCB’de Hulki Bey’in
yeşil laptop ve M.A.R.K.A.’da tüm ajansın pembe renkteki desktop Mac’leri beni
kalbimden vurdu.
4. Mac buluşmam
Dominant’taki çalışma deneyimimde oldu. Beyaz renkteki ilk nesil MacBook beni
benden etti. O ve diğerleriyle ilişkim sayesinde hem F hem Q klavyeyi deliler
gibi hızlı kullanmaya başladım..
ve tüm bu aşk
dolu buluşmalarım beni vuslat olan 5. buluşmaya taşıdı. Evet artık benim de,
hem de tam hayalimdeki özelliklere ve tasarıma sahip, aynı zamanda ilk Apple’ım
olan bir MacBook’um olmuştu. Nereden nereye.. o ilk andan, şu an size bu
satırları bir Mac ile klavyeye almama kadar geçen 20 senelik periyodda tüm
bunları yaşamama sahip olan, caanım lovemark’ım Apple’ın yaratıcısı mükemmel/dahi
Steve Jobs’a selam olsun.. huzur içinde yat.. her şey senin sayende oldu..
keşke daha uzun bir yaşamın olsaydı da daha nicelerini senden öğrenseydik.. ama
buraya kadarmış.. inşallah başka bir paralel evrende çok daha mutlusundur.. her
şey için teşekkürler...
* Bloomberg Businessweek, bir de muhteşem 'iglossary' hazırlamış. ben tapındım. size de göstermeden edemedim. [daha büyük resim için üzerine tık tık millet ;)]
Comments
Post a Comment